Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
275 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Böyle Gelmiş Böyle Gitmez...
Merhaba Dostlar,
Bir Sürgünün Anıları
Bir Sürgünün Anıları
ile başlayan
Aziz Nesin
Aziz Nesin
maceram şimdilik burada son buluyor. Biliyorum çok sıkıldınız Aziz Nesin alıntılarından, ama inanın bana başlayınca insan bırakamıyor. Bu kadar kitap yazan, kimsesiz çocukları okutmayı amaç edinen ve bu amacını gerçekleştirmek için Nesin Vakfı'nı kuran bu eşsiz insan nasıl merak edilmez ki! Özyaşam
Yokuş Yukarı
Yokuş YukarıAziz Nesin · Nesin Yayınları · 2015224 okunma
Onun bir iğne oyasına bugün tüm kitaplarımı feda ederdim
Ben hastaneye gittiğim zaman, hastalar öğle yemeklerini yemiş olurlardı. Annem, kendi yemeğin­ den bana da ayırmıştır, hergün ayırır.
Reklam
840 syf.
·
Puan vermedi
·
49 günde okudu
Bu kitabı okumaya başladığım andan itibaren şu sözler geçti aklımdan: "Benim hayatımı yargılamadan önce, Benim ayakkabılarımı giy, Ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan, Dağ ve ovalardan geç... Ancak ondan sonra beni yargılayabilirsin..." Aziz Nesin çok yargılanmış bir yazar. Çoğunlukla da yargılamaya hakkı olmayanlar tarafından, yani yeterince tanımadan. İçtenlikle yazılmış bir biyografi kitabı okumak insana çok şey katıyor. Sadece bir insanı değil, bir devri, hatıraları, tarihi de okuyorsunuz. Kişiliğinin, inançlarının nasıl ilmek ilmek örüldüğünü görüyorsunuz. Beni özellikle çocukluk dönemi hatıraları çok duygulandırdı. Bu kadar ayrıntıyı nasıl hatırlayabildiğine şaştım. İyi ki de hatırlamış ve bize aktarmış. Kitapta beni etkileyen bir bölümü de paylaşmak istiyorum. Soyadı kanunu çıktığında herkes kendisine bir soyadı seçiyor. Babası da Aziz Nesin'den bir soyadı seçmesini isteyince şöyle soruyor kendisine "nesin sen?" Ve Nesin soyadını seçiyor. Bunu çok anlamlı bulmuştum okuduğumda. Bu kitap, insanı günlük tutmaya, hatıraları not etmeye ve ne yaşadığına dikkat etmeye teşvik eden bir kitap. Son söz olarak yıllar önce okuduğum, günlüklerden derlenmiş
Oma
Oma
dan bir alıntı bırakıyorum: "Bu kitap bir davettir; kişisel bir tarih şuuru geliştirebilmek için anı yazmaya, hoşgörüye, önyargısızlığa ve herkesi kendini bulmaya, kendi- yalnızca kendi olmaya açık bir davet!"
Aziz Nesin'in Anıları: Böyle Gelmiş Böyle Gitmez
Aziz Nesin'in Anıları: Böyle Gelmiş Böyle GitmezAziz Nesin · Nesin Yayınevi · 2015209 okunma
Üçüncü sınıftan beri arkadaşlığımızın sürdüğü yalnız Salih'ti. Zekâi Bey'den en çok dayak yiyen oydu. Hiç bir derse bikez bile zamanında gelmedi. Biz sıralarımıza oturduktan, öğretmen kürsüye geç­tikten sonra ağır ağır girerdi içeri. O da sümüklüy­dü. Sümüğü burnundan iner iner, sonra furt diye çe­kerdi içeri...
Öyle sanıyorum ki babam ve onun gibi olanların canlarını da ortaya koyarak işgalci düşmandan kurtarmak istedikleri hilafet ve saltanata. Mustafa Kemal onların düşmandan kurtarmak istediğini dağıtıp yok edince, elbet onlar da Mustafa Kemal’e düşman olacaklardı. Çoğu Kuvayı İnzibatiye den, padişahçı olan tekkeciler, Kurtuluş Savaşı zaferinden sonra Millici olacak ve Istanbula gelen Gazi’ nin ordusunu karşılamak için şeyhler, dervişler lstanbul sokaklarına döküleceklerdi.
Sayfa 56 - Ciltli baskıKitabı okuyor
Yüksek Düzey Hayvanlar ...
Havva'nım teyzem, kocası Karadenizli Hasan Efendi'den iki- üç günde bir dayak yerdi çünkü onlar gençtiler, daha yeni evliydiler, birbucuk yıllık.. Evlilikleri kocasının her akşam döveceği kadar eskimemişti. Komşu kadınların kocalarından nasıl dayak yediklerini anneme anlattıklarını duyardım. Dayaktan çürümüş yerlerini anneme gösterirlerdi. Bu yakınmalarda gizli bir övünme bile olduğunu sezer gibiyim. Annem kocasından dayak yemeyen kadınlardandı. Babam dayak atmayacak koca olduğundan değil, annemin dayak atılmayacak kadın oluşundan.... Böyleyken, babam iki kez annemi dövdü. Benim kuşağımdan olup da annesi babasından dayak yememiş olan çok azdır, hele benim sınıfımdan olan ailelerde babaların anneleri dövmesi çok doğal sayılırdı. (Toplumsal birikimimiz bu yönde olduğundan bugün de uygar ve aydın sayılanlar içinde bile eşlerini döven YÜKSEK DÜZEY HAYVANLAR bulunduğunu hepimiz biliriz.)
Reklam
1946, belki 1947 yılı. . . Beyoğlu'nda İstiklal Caddesinin yokuş aşağı olan yan sokaklarındaki meyhanelerden birindeyiz. İlhan Selçuk, Çetin Even, Çetin Altan ve daha adlarını anımsayamadıklarım. Yanlarımızda eşlerimiz de var. Çetin Altan yüksek sesle konuşuyor ve bana sık sık ulan diyor. Bu sözü hiç sevmiyorum. Bunu söylemek bir içtenlikse, bir yakın olma belirtisiyse, Galatasaray Lisesi öğrenciliğin­ den tanıdığım Çetin Altan'la o günlerde yeni yeni tanışıyoruz. Ulan lafından çok sıkılıyorum ama, o sırada sıkıldığımı belli etsem tatsızlık olacak, içki sofraının keyfi kaçacak, hele eşlerimizin yanında . . . Hiç aldırış etmiyorum. Böyle durumlarda.
Sayfa 795 - Nesin yayınevi 2015Kitabı okudu
Ey azizan kış geçer, geçmez azab -ı imtinan Bir eteksiz kürk içün takbil -i dâme den geçin ! Şu demektir : “Ey dostlar ! Kış geçer ama, başa kakmanın acısı geçmez, bu yüzden bir eteksiz kürk için etek öpmekten vazgeçin !”
Sayfa 543Kitabı okudu
Bir Gazi bir de Ebrar'la dertleri bitmedi gitti!
O zamanlar Atatürk'e -soyadları alınmadığından- Mustafa Kemal Paşa, daha çok da Gazi denilirdi. Babam da Hafız da bir kez bile Gazi ya da Mustafa Kemal sözünü ağızlarına almamışlardı. Mustafa Kemal'den söz etmek gerekirse ona ya "Kör" ya da "Selanik dönmesi" gibi sözler söylerlerdi. Bütün bağnazlar, gericiler arasında Mustafa Kemal "Kör" ya da "Dönme" diye anılırdı. Mustafa Kemal biraz şehla bakışlı olduğundan gözünün birinin cam olduğunu söyler, bu yüzden ona Kör derlerdi. Selanikli olması yüzünden de Yahudi dönmesi sayılırdı.
Babam Kuvayı İnzibatiye'den değildi. Ama sonuna dek padişahcı ve Abdülhamit'e bağlı kaldı. Böyleyken niçin onun, çoluğunu çocuğunu bile yüzüstü bırakıp Anadolu'ya gittiğini, düşmanla gönüllü savaştığını, bu uğurda yanıp hastalandığını bugüne dek çözümleyebilmiş değilim. Olsa olsa bu yurdun düşmandan kurtulma savaşıydı, onun için bu savaşa asker de değilken kendiliğinden katılmıştı. Ama "makam‐ı saltanat"a bağlı, "Abdülhamit Efendimiz"in anısına saygılıydı.
Sayfa 56
Reklam
Aziz Nesin'den üst komşusuna bir mektup
"Sevgili Kazım Bey'ciğim, Hiç grev yapmadan, pazar günleri bile çalışan, apartmanın ikinci katındaki fabrikanızdan dolayı sizi candan kutlarım. Büyük bir icat üzerinde çalıştığınızı tahmin ettiğimden, bu saate kadar kıyıp da fabrikanızın çalışmasını engellemek istemedim. Ama böyle giderse, her zaman faal olan fabrikanızın altında çalışıp para kazanamayacağımdan, bizim aileyi de geçindirmek size düşecek. Çok uzun zamandan beri fabrikanız çalıştığına göre, bir büyük gemiyi parça parça yapmakta olduğunuzu tahmin ediyorum. Herhalde parçaları birleştirip gemiyi yapınca hepimizi şaşırtacaksınız. Artık bugün akşam olmak üzere. Acaba fabrikanızı bir iki saat paydos edip, biraz da benim çalışmama müsade eder misiniz? Bu iyiliği bir yazardan esirgemeyeceğinizi düşünerek, size hürmet olarak imzalı bir kitabımı gönderiyorum. En iyi komşuluk duygularımla. Aziz Nesin"
Aziz Nesin'den güzel bir tavsiye: “Şiddet gören kadınları sığınma evlerine kapatmak yerine, şiddet uygulayan sığırları hayvan barınaklarına kapatın.”
ANNNELER DAYAK YER "Çevremizde kadınların kocalarından dayak yemelerinde hiçbir olağanüstülük görülmüyordu. Karşımızdaki odada oturan Zehra'nım Teyze her akşam doğulu kocasından dayak yerdi. Ama Zehra'nım hiç sesi duyulmazdı da, sanki dayak yiyen kendisiymiş gibi kocasının bağırtısı ortalığı inletirdi. Havva'nım Teyzem, kocası Karadenizli Hasan Efendi'den iki-üç günde bir dayak yerdi çünkü onlar gençtiler, daha yeni evliydiler, birbuçuk yıllık... Evlilikleri kocasının her akşam karısını döveceği kadar eskimemişti. Komşu kadınların kocalarından nasıl dayak yediklerini anneme anlattıklarını duyardım. Dayaktan çürümüş yerlerini gösterirlerdi. Bu yakınmalarında gizli bir övünme bile olduğunu şimdi sezinler gibiydim. Annem, kocasından dayak yemeyen kadınlardandı. Babamın dayak atmayan koca olduğundan değil, annnemin dayak atılamayacak kadın oluşundan... Böyleyken, babam iki kez annemi dövdü. Benim kuşağımdan olup da annesi babasından dayak yememiş olanlar çokazdır, hele benim sınıfımdan olan ailelerde babaların anneleri dövmesi çok doğal sayılırdı. Toplumsal birikimimiz bu yönde olduğundan bugün de uygar ve aydın sayılanlar içinde bile eşlerini döven yüksek düzeyde hayvanlar bulunduğunu hepimiz biliriz."
Evlerinde yangın olur, 18 yaşındaki annesi 2 çocuğunu ve bir de dikiş makinesini zar zor kurtarır. Gerisini Aziz Nesin'den dinleyelim: "Annem dikiş makinesinde amerikan bezinden asker çamaşırı dikip, kazandığı parayla bizi besliyor. Sonra dantel örmeye, o zamanki kadınların başlarına örttükleri yemenilerin, başörtülerin kenarlarını süsleyen oya işlemeye de başladı. İdare lambası denilen petrol kandilinde geceleri gözü iyi görmediği için, gündüzleri dantel örer, oya işler, geceleri de makinede çamaşır dikerdi. Yatağımda dikiş makinesinin tıkırtıları içinde uyuyakalırdım... Yıl 1919, 20 olacak. Babam yok ortalarda. O çok daha önceleri Anadolu'ya gitmiş , bizi öyle bırakıp. Anadolu'da Kurtuluş Savaşı var.. Onsekizindeki annem, o oyaları renkli kuka ipliklerinden değil de gözyaşlarından, gözünün ışığından örer, işler sanırdım. Anamın elinden çıkmış o oyalardan bitekine şimdi bütün kitaplarımı, bundan sonra yazacaklarımı da verirdim.."
21 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.