Atatürk'ün tasarladığı tarih kitaplarında Sümer uygarlığına, diğer ülkelerde okutulan tarihten çok daha detaylı yer verilmiş, ancak 1946'dan itibaren Amerikan Yardımı'nın başlaması ile birlikte ülkemize Rockefeller Vakfı'nın içeriğini hazırlattığı tarih kitapları okutulmaya başlamış ve içerik değişmiştir.
Ancak yeniden doğmayı göze alabilenler, mutlak kabul ettirildikleri şeylerden soyunmaya karar verip gerçeğin peşine düşmeye cesaret edebilenler, sonunda kendilerine kavuşacaklardı. Çünkü insan katman katmandı ve kendinden soyunmadan önyargıları kurban etmeden öze inmek belkide imkansızdı.
Çünkü Rıza gibi adamların daima erkekliğin tanımıyla ilgili ciddi problemleri vardı. Kaybolmuşlardı. Erkekliği kadına uygulanan baskı sanacak kadar iktidarsız, erkekliğin özünün yaşama babalık yapmaktan geldiğini anlamayacak kadar da soytarıydılar. Bu iktidarsız soytarıların toplumları doğuran kadınlara aciz bırakacak güçle saldırmalarına göz yummak, insanlığa karşı işlenmiş en büyük günahtı.
Leş gibidi tütün! Adamların neden
içtiğini anlamıyordu, ne keyif alıyorlardı ki! Ve sanki içenlerin hepsinin ortak bir noktası vardı: Mutsuzlardı.
Mutsuzum demenin, hatta problemlerim var ve çözemiyorum demenin simgesi gibiydi tütün ama bunu da sanki kimse fark etmemişti. Kendilerini böylesine ele verdiklerini bilseler içerler miydi?
Etrafinda kendi problemleri ile baş edemeyen tanıdığı kim varsa ... yok yanlış oldu, aslında isteseler belki baş edebilecek güçtelerdi ama bu tütün içenler nedense hep üşengeçti... problemleri ile baş etmemeyi seçenler ve şikayet etmeyi sevenler içiyordu bu tütünü.