Yukio Mişima'nın Denizi Yitiren Denizci ve Dalgaların Sesi kitaplarını okuduktan sonra en çok Bereket Denizi dörtlemesini merak ediyordum. Bahar Karları da bu serinin ilk kitabı. Kitap, Kyoaki ve Satoko'nun başlarda anlaşılmaz, sonrasındaysa vazgeçilmesi güç olan aşklarını konu alıyor. Eserdeki karakter analizleri, Japon kültürüne ait detaylar, soylu ailelerdeki ilişkiler, hikayedeki olayların akışı, duygusal geçişler vs tek kelimeyle muazzamdı. Şahsen ben betimlemenin, somut varlıklardan ziyade soyut kavramlar (bilhassa duygular) üzerinde sergilenişini seviyorum. Mişima da bu yeteneğini mükemmel bir şekilde sunmuş okurlarına.
Her romanda klasik rastlanabilecek, yazarın tarzını okuyucuya tanıtmak istediği, 'bakın bu yolu böyle gideceğiz' demeye çalıştığı bir bölümle başlıyor kitap. O sindire sindire, bir tık yavaş ilerleyen kısımdan sonra akıntıya bırakıyorsunuz kendinizi: Kyoaki'nin ruhsal gelgitlerine, çocukluğunu hatta gençliğini (kendisini bile anlayamadan) terk edişine, ne istediğini bilmeyen, duygularıyla tatmin olamayan bir adamın tutkuya yenilip kendini kazandığı o güzel serüvene, hem Satoko'nun hem Kyoaki'nin inanması güç fakat sizin de hissedebildiğiniz o inanılmaz ve yürek burkan değişimlerine, zafer gibi görünen mağlubiyetlere, kayıp gibi görünen zaferlere, özetle aşklarına...