Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bahar Kara

Bazı insanların strese daha dayanıklı olduğu bilinmektedir. örneğin, bütün bir ulusun sorumluluğunu ve kaderini sırtında taşıyan birçok devlet adamı hem uzun hem de sağlıklı bir yaşam sürmüştür. Bu konuda en çarpıcı örnekler, İnönü ve Winston Churchill'dir. Geren İnönü, gerek Churchill üstlendikleri sorumlulukları ve mücadeleleri hayatlarının bir parçası olarak kabul etmiş, güçlükleri kendi bedenine yansıtmamayı başarmış insanlardır. *Bu güçlü kişilikler gerçek savaşları bir satranç oyunu gibi görmüşlerdir. Oysa birçok kişi, bir satranç oyununu geçen bir savaş gibi algılamaktadır."
Reklam
Tüm destekleyici argümanları reddeden insanın tipik cevabı şöyledir: "Artık hayattan bekleyecek bir şeyim kalmadı." İnsan buna nasıl bir cevap verebilir? Gerçekten ihtiyaç duyduğumuz şey, hayata yönelik tutumumuzun değişmesidir. Kendimizin de bunu öğrenmesi ve dahası umutsuz insanlara hayattan ne beklediğimizin önemi olmadığını, önemli olanın hayatın bizden ne beklediği olduğunu öğretmemiz gerekir. Hayatın anlamını sorup durmak yerine, kendimizi her gün ve her saat yaşam tarafından sınanan insanlar olarak düşünmemiz gerekir. Cevabımız sözle ve meditasyonla değil, doğru eylem ve doğru tavırla olmalıdır. Hayat, nihai olarak sorunlara yönelik doğru cevaplar bulmak ve her bireyin sürekli karşısına çıkardığı görevleri tamamlamaktır.
İnsanın zihinsel durumu (cesareti ve umudu veya bunların yokluğu) ile bağışıklığı arasında ne kadar sıkı bir bağ olduğunu bilenler, ani umut ve cesaret kaybının ölümcül bir etkisi olabileceğini kavrayabilirler.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Beni kalbinde bir mühür gibi taşı, sevgi ölüm kadar güçlüdür.
Dayakların en kötü yanı içinde barındırdığı hakarettir.
Reklam
İnsan en iyi lokantalarda yemek yiyebilirdi, bütün hazlardan payına düşeni fazla fazla alabilirdi, Sao Paulo'da sahneye çıkıp yirmi bin kişiye şarkı söyleyebilirdi, gelmiş geçmiş en büyük alkış sağanağına tutulabilirdi, dünyanın öteki ucuna gidebilirdi, internette milyonlarca takipçiye sahip olabilirdi, olimpiyat madalyası kazanabilirdi ama sevgi olmadan hiçbirinin anlamı yoktu.
Sayfa 242Kitabı okudu
Polster (1987b), birçok insanın terapiye hayat hikayelerini aktarmak yerine, hikayelerinin başlığını değiştirmek için geldiğini belirtir.
Geştalt Kuramı'nın İnsan Doğası Görüşü
Geştalt değişim kuramı, her ne kadar olmak istediğimiz kişi şekline gelmeye çalışsak da, aslında o kadar da aynı kalacağımızı, değişimin çok hızlı gerçekleşemeyeceğini belirtir. Beisser (1970), farklı olmaya çalışarak kendimizle ilgili bir şeyi değiştiremeyeceğimizi ifade eder. Beisser'in paradoksal değişim kuramına göre, olmadığımız gibi olmaya çalışmak yerine, gerçekte ne olduğumuzun farkına vardığımız zaman değişiriz. Danışanların, olmaları gerektiği gibi olmaya çalışmak yerine şu anki konumlarının mümkün olduğunca farkında olmaları önemlidir... Bu farkındalık, danışanın, kişiliğinin kendisine yabancılaştığı kısımlarını tekrar kabul etmesine ve bunları yeniden sahiplenmesine olanak verir.
Nora çoklu evrenlere dair epeyce şey okumuştu ve Geştalt psikolojisinden de biraz anlıyordu. İnsan beyninin dünyaya dair karmaşık bilgileri filtreden geçirerek indirgediğini, mesela insanın bir ağaca baktığında sonsuz karmaşıklıktaki sayısız yaprakla dalı "ağaç" denen şey olarak gördüğünü biliyordu. İnsan olmak, dünyayı sürekli indirgeyerek anlaşılabilir ve basit bir anlatıya dönüştürmek demekti. İnsanın gördüğü her şeyin bir indirgeme olduğunu biliyordu Nora. İnsanlar dünyayı üç boyutlu görüyordu. Bu da bir indirgemeydi. İnsan en nihayetinde sınırları olan, her şeyi genelleyen, otomatik pilotta yaşayan, zihnindeki dolambaçlı yolları düzleştiren bir yaratıktı ve tabii ki bu yüzden sürekli kaybolup duruyordu.
Sayfa 146Kitabı okudu
İskoç filozof David Hume'a bakılırsa, insan hayatı evren için bir istiridyenin hayatından daha önemli değildi. Ama bu fikir David Hume için yazacak kadar önemliyse, belki de hayatta iyi bir şeyler yapmayı hedeflemeye değerdi. Yaşamın her anlamda korunmasına katkıda bulunmaya değerdi belki.
Sayfa 137Kitabı okudu
Reklam
Ama belki de bütün hayatlar böyleydi. Görünüşte en yoğun ve en yaşamaya değer hayatları yaşayanlar bile en nihayetinde kendilerini böyle hissediyorlardı belki. Dönümler boyu hayal kırıklığı, tekdüzelik, acı ve rekabetin içinde tek tük birkaç mucize ve güzellik vardı. Belki de hayatın anlamı bundan ibaretti. Kendine tanıklık eden bir dünya gibi olmak.
İnsan...hayallerine doğru güvenle yürüdüğü ve hayalindeki hayatı yaşamak için çaba gösterdiği takdirde gündelik hayatın akışı içinde aklına dahi gelmeyecek bir başarıya ulaşacaktır... Aynı zamanda bu başarının yalnız kalmanin bir ürünü olduğunu gözlemlenmişti Thoreau.
Nedenini bilmediğimiz karmaşık duyguları, açık bir farkındalığa dönüştürdüğümüzde nasıl biri olmak istediğimiz konusunda daha olumlu çözümler üretebiliriz. (Martin Heidegger)
İnsan olma aslında bir projedir, bizim insan olarak görevimiz kim olduğumuzu keşfetmek değil kendimizi yaratmaktır. (Soren Kierkegaard ile ilgili kısım)
Bağımsızlık görüntüsünün arkasında gizlenen şey yakınlaşmak ve incinmek arasındaki riskli ilişkiydi.
Sayfa 243Kitabı okudu
114 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.