Ekim Ayı Hikaye Etkinliği İçin Yazılmıştır
Martı Yaşamı
Ekim ayının ilk haftası. Sıska bacakları üzerinde iri gövdeli bir martı; martı sürünün dış çeperinde heyecansız sakin bir bekleyişi var, doğanın güçlü enstrümanı olan kuzey rüzgarı gürlüyor. Dün akşam yağmasaydı kuşkusuz kumsal toz bulutu yağardı. Oysa yağan yağmurun etkisi sonucu uzaktan bakınca ıslak kumsalın yüzeyi toprak hissi uyandırıyor. Yumuşak toprakta gezginlerin ayak izleri donmuş kalmış adeta. Gün ortası güneş yok, giderek laciverte dönüşen kapalı maviye batmış kurşuni yağmur bulutları yerküreye yakın hareketsiz. Denizin bulanık bir rengi var dalgalarının ucu çalkalanarak köpürerek kıyıyı dolduruyor. Dış çeperdeki martıyı alçak zeminden yoklayan uğultulu rüzgâr ona karışan denizin ezgileri, belirsizleşmiş ufuk çizgisinde ufak tefek suskun balıkçı tekneleri göze çarpıyor. Az ötede kumsalda tek tük yürüyen insanlar yarı karaltı içinde güçlükle fark edilebiliyor, havalanan martılar, inişe geçen martılar onların çevresinde dönen çirkin ötüşlü ala kargalar. Martılar bir aradayken mutlu gözüküyorlar, Martı Jonathan değilse hiçbir martı *‘’Bizi sınırlayan her şeyi bir tarafa atmalıyız.’’ diyemezdi, tabii. Bir martı içinde bulunduğu toplamın dönüşüm geçirmesi gerektiği fikrine sahip olamazdı. Bunu bir tek insanlar yapabilirdi.
* ‘’Bizi sınırlayan her şeyi bir tarafa atmalıyız.’’ Richard Bach, 'Martı Jonathan Livingston' adlı kitaptan.