Helenler M.S. 212'ye kadar Roma vatandaşı olarak kabul edilmiyorlardı. Helenler için Roma imparatoru, kurtarıcıları ve barbar akınlarından koruyucuları; Romalılar ise imparatorun nezareti altında kendilerini koruyan ve yöneten bir üst sınıftı.
İnsan Roma İmparatorluğu ile ilgilenişinin her anında onun sonunda çökmüş olduğunu biliyor: Ama Roma, hala var. Bu yüzden bugün bizi tehdit etmekte olan çok daha ciddi çöküş tehlikeleri karşısında insan kendini avutabiliyor; sanki bugünküler de geçici olabilirmiş, sanki bizim açımızdan da aslında o her birimizin özünü oluşturan en küçük parçaların yıkımı değil de, sadece görülebilir nesneleri yağmalamak peşinde olan barbar düşmanların varlığı söz konusuymuş gibi.
962 yılında I. Oton tarafından “restore” edilen
Mukaddes Roma-Germen İmparatorluğu, daha
başta, biçimsiz bir siyasal güç olarak ortaya
çıkacaktı. Şöyle ki:
Almanya’da herhangi bir sürekli düzen kurma
gücünden yoksun bulunan ve İtalyan kentlerinin
zenginliğine göz dikmiş olan Saksonya,Frankonya ve Suabya hanedanlarından inme
krallar, bu parçalanmış ve siyasal açıdan güçsüz
düşmüş zavallı ülkeyi ele geçirip yağlamadıktan
sonra egemenlikleri altına alacaklardır. Ve
İtalya’nın böylece istilasını, her hükümdar
değişikliğinde Almanya içinde kralla krala kafa
tutan dükler arasındaki amansız mücadeleler
öncelemektedir genellikle. Dükleri hizaya
getiren her kral, savaşı sadece yağmalamak,
öldürmek ve ırza geçmek olarak gören barbar
çeteleri de ardına takıp ortalığı kasıp kavurarak
Roma’ya inmiştir. Orada papa, İmparatorluk
tacını geçirmektedir kralın başına.
Roma diplomasisi İ.Ö. III. Ve II. yüzyıllardaki
İkinci ve Üçüncü Kartaca Savaşları sırasında,
yani Roma tarafından Helenizm’e bağlı
devletlere karşı verilmiş olan savaşların en kritik
anında, doruğuna ulaşacaktır. Hannibal’de,
stratejik alanda olduğu kadar diplomatik alanda
da deha sahibi bir hasım bulmuştur Roma. Roma
ve Kartaca diplomasileri, ilk olarak, kendi
müttefikleri konusunda şiddetli bir çatışma
haline girmişlerdir. İki devletin silahlı kuvvetleri
arasındaki eşitlik, mücadelenin sonucunu büyük
bir ölçüde ve daha baştan, tarafsız ülkelerin,komşu Barbar halkların ve özellikle de Helenist
devletlerinin tavrına bağlı kılmaktaydı.
Hannibal’e, müttefikleri olan Nümidyalı
(Mağrıplı), İspanyalı ve Galyalı hükümdarlar
tarafından yapılan yardım yetersiz kalıyordu.
Dolayısıyla da, Kartacalı kumandan, Roma-
Kartaca dünyası dışında bir çıkış yolu aramak
zorundaydı kendine. Ve bakışlarını Doğu’ya,
Helenist Yunan dünyasına doğru çevirdi.