Boş bir sayfanın karşısına çıkmaya korkuyorum. İki büklüm bir kekeme, fısıldamalarımı kendim bile duymuyorum. Sesim giderek alçalıyor. Muallak bir taş, yükselememiş bir peygamber, bulut olamamış bir su gibi çırpınıyorum . Peşimden koşan atların sesi, şu beni bırakmayan bir şeyi unuttum hissi, etmediğim kavganın sızısı dinsin istiyorum.
Hardal çiçeklerinin, mezar taşlarının, kabul olmamış duaların arasından geçerek canımın ilk yandığı yere dönsem. Orada ağlamalıyız biliyor musun? Sahici gözyaşlarımızın toprağa düştüğü yere gömülmeliyiz.
Kendimi alsam şuradan kırkınıza dağıtsam bende kalan yine bana çok. Okumayı geçtim sayfalarca yaşasam romanları yine bu yaşanmamışlık bana çok. Devrilmiş bayrakları kaldırsam kayıp çocukları bulsam döndürsem giden kayıkları herkesi herkesle barıştırsam yine bu ülke bana çok. Bir saat gibi kurulsam bu uykular, bebek gibi uyansam bu sabahlar bana çok. Geçmişi yakasından tutsam, günleri dizimin dibine oturtsam, akrebe durmayı takvimlere kopmamayı öğretsem yine bu "şimdi" bana çok. Hayalleri boğsam ukdeleri, pişmanlığı öldürsem sitemleri, tövbesini etsem günahları bana çok. Aynı anda duysam bütün şarkıları da yine bu sessizlik bana çok.
Bir söz söylediysem büyük orada, bir düş kurduysam kırık orada, ukdeler, sitemler, demeye dilimin varmadıkları, artık imkânı kalmamışlarla yan yana akıyor.
Kendi derdine el olduğun zaman böyle, köprünün çatırdadığını anlıyorsun. Gözlerinden kıvılcımlar çıkarak savunmuyorsun artık doğrularını, bir söz uğruna her şeyden vazgeçmeye takatin kalmıyor, kimseye hayran değilsin, odandaki posterler bir bir dökülüyor.
Her sabah yeniden doğuruyorum yolları. Ayaklarıma değil, menzile inanıyorum. Her gülüşe kapılmam ondan. Yanağıma konmuş bir avcun sıcaklığıyla devrime inanmam, olmayan derdin melalinde kavrulmam, aklımı kendime yar tutmamam ondan.
Başar Başaran - Kafa Dergi Sayı: 47