SUSAK CAFER - Söyle bakalım, Hamid'in asil vazifesi nedir? KALEM ŞAKİR - Ulan at bir şey. ADIBELLİ - Atçılık efendim!
Sayfa 41
ADIBELLİ - Bak gene Çalıkuşu dedi. TULUM HAYRİ - Sus ulan, ne desin, deve kuşu mu desin?
Sayfa 18
Reklam
KALEM ŞAKİR - Bu adam, bugüne kadar tek bir roman okuduysa, sıradan yüzüme tükürün! Diyorum ki Çalıkuşu'nu bile okumamıştır. GÜDÜK NECMİ - O kadar uzun boylu değil!
Sayfa 13
MÜDÜR - Vicdanınızın tellerine kulağınızı dayayacak, mutlaka bir ses alcaksınız. Bu gerili tellere şöyle tırnağınızın ucuyla bir dokundunuz mu... GÜDÜK NECMİ - Tınn!.. MÜDÜR - Höt. Kim dokundu? GÜDÜK NECMİ - Ben efendim!
Sayfa 11
Aradan 47 yıl geçmesine rağmen değişen hiçbir şey olmaması ne acı
Çocuklarımız, üç beş sayfasını bile okumaya dayanamayacağımız ve içerdikleri yanlışlar eleştire eleştire bitirilemeyen kitapları ezberlemeye zayıf almaya; zayıf alma korkusuyla kopyaya, kaçamağa mahkum ediliyor. Çoğu "başarısız" damgasının yükünü taşıyor incecik omuzlarında. Bütünleme sınavları yetersiz kaldığından alelacele yeni sınavlar düzenleniyor. Öğretmenler ve öğrenciler bıkkınlığın, savrukluğun, bunalımın kucağına atılıyor. Yaşanan kargaşa özel dersanelere ve özel öğretmenlere kazanç aracı oluyor. Bir saatlik bir dersin bir kaç günlük asgari ücret tutarına verilebildiği gizli bir gerçek değil. Veliler umutsuzca "iyi bir lise" peşinde koşuyor. "iyi bir lise" uğruna oyun çocukları delice birbirleriyle yarıştırılarak bambaşka "oyun"larla tanışıyorlar. "iyi bir lise"ye kayıt yaptırmak için "iyi" semtlerden sahte ikametgahlar ediniliyor. Kayıt sırasında toplanan paralardan, yaşanan sinir bozukluklarından, gülünçlük sınırını aşan "Ciddi" işlemlerden ise söz etmeye bile gerek yok.
Sayfa 5 - çınar yayınlarıKitabı okudu
Üstüne kuma gelmesinden memnun..
Babamla ikisi kardeş çocuklarıydılar; evlenmelerine daha onlar çocukken karar verilmişti. Evlendikten dört yıl sonra gebe kalmıştı. Selma. Evliliğinin daha ikinci yılında çevresinde küçük düşürücü dedikodular yapıldığının ayırımına varmıştı. Bir gün Muhammet, satın aldığı, örgülü kara saçlı güzel bir kızla gelmişti. Askerler, Mursiya yakınlarına yaptıkları bir baskında ele geçirmişlerdi kızı. Babam kıza Verda adını vermiş, yukarı katta, iç avluya bakan bir odaya yerleştirmiş. Dahası onu, ut çalmayı, dans etmeyi ve yazmayı öğrenmesi için Mısırlı İsmail'e göndermekten söz etmeye başlamış. Tıpkı sultanların gözdelerini gönderdikleri gibi. Annem, şöyle diyordu: "Ben özgürdüm, o ise köleydi. O nedenle karşılaştırılamazdık, eşit koşullarda değildik. Verda durumu gereği, her türlü baştan çıkarıcı oyunu ve düzeni biliyordu; peçesiz dışarı çıkabiliyor, şarkı söyleyip dans edebiliyor, şarap doldurup göz kırpabiliyor, soyunabiliyordu. Oysa ben bir eş olarak utanıyor, babanı hoşnut edecek şeylere en küçük bir ilgi duymuyordum. Bana 'Dayıkızı', ya da saygıyla, el-Hürre' (Özgür) veya el-Arabiyye' (Arap) derdi. Verda ise bana, bir hizmetçinin hanımına duyduğu saygıyı gösterirdi.
Reklam
184 öğeden 141 ile 150 arasındakiler gösteriliyor.