“Tarihleri boyunca Doğudan Batıya giden Türkler, iki yüzyıldan beri Doğudaki Batıyı, Batıdaki Doğuyu arıyorlar. Ancak Türkiye, Doğu ve Batı ağacının köklerinden daha çok, dallarına odaklandığı için, beklediği meyvaları elde edememektedir. Türkiye’nin ağacı, Doğudaki ve Batıdaki ağaçlarla aynıdır, aralarında bir fark yoktur. Ancak Paris’te meyva veren ağaç, Ankara’da meyva vermemiştir. Ağaçlar topraklarına göre meyva verirler. Ankara’nın ağacı toprağından uzaklaşmıştır.Doğu ve Batı ağacını, toprağında hem Mevlana’yı, hem Goethe’yi buluşturan, kutsal kültürün değerleridir. Öncü bilgeler Kudüs gibi, hem Doğulu hem de Batılıdır. Onların bütün insanlığı kucaklayan, düşünce ve eylem dünyalarında, ya Doğu ya da Batı yoktur, hem Doğu hem de Batı vardır. Nasıl akıl gönülden, gönül akıldan ayrılmazsa, Batı Doğudan, Doğu Batıdan ayrılmaz. Doğu çember üzerindeki bir nokta gibi hem en baştadır, hem de en sondadır.”
(Ersin Nazif Gürdoğan, Şehir ve Kültür Dergisi, 67. Sayı)