Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Clock.
Şehirlerdeki ilk saatlerin kadranı ya da kolları yoktu, sadece çanla­rı vardı. (Batı dillerinde "saat" kelimesi "çan" anlamına gelen Fransızca cloche ve Almanca glocke kelimeleriyle ilişkilidir.)
Sayfa 542 - Yapı Kredi Yayınları.
Lovejoy'a göre, Büyük Varlık Zinciri, 2.400 yıl boyunca evreni anlamanın en etkili yolu olmuştu ve Tanrı’nın doğasına ilişkin belli bir kavrayış imliyordu. Lovejoy ısrarla vurguluyordu: Bu fikri bilmeden, "[Batı'daki] düşünce hareketini anlamak (..) mümkün değildir." İlk olarak Platon'un belirlediği biçimiyle Büyük Varlık Zinciri’nin ardındaki düşünce, olabildiğince yalın bir dille söylemek gerekirse şudur: Evren özü itibariyle rasyonel bir yerdir; burada bütün organizmalar büyük bir zincir halinde birbirine bağlıdır; alçaktan yükseğe uzanan bir yelpaze değildir bu (çünkü Platon, "asağı" varlıkların bile, bugünkü deyişle doğa düzenindeki nişlerine kusursuz olarak "uyumlu" olduklarını görebiliyordu), ama genel olarak hiçlikten cansızlar alemine, bitkiler âlemine, oradan da yukarıya hayvanlara ve sonra insanlara, sonra daha yukarıya meleklere ve öteki "maddi olmayan ve zihinsel" varlıklara uzanan, en tepede üstün ya da yüce bir varlığa, bir son ya da Mutlak'a ulaşan bir hiyerarşi söz konusudur." Lovejoy şunu da belirtiyordu: Zincir, rasyonel bir evreni imlemenin yani sıra, bazı olguların -yalnızca Mutlak Olan’ın (ya da Tanrı’nın) değil, özellikle "duyular üstü" ve "kalıcı varlıklar"ın , yani "fikirler" ve "ruhlar"ın- "öte dünyaya özgülüğü"nü de gösteriyordu.
Reklam
Feodalizmin evrimi.
Aslında feodal döneme ait olmayan "feo­dalizm" kelimesi 17. yüzyılda uyduruldu, Montesquieu tarafından popü­lerleştirildi ve başkalarının yanı sıra Kari Marx tarafından benimsendi. O dönemde feodal hiyerarşiyi tanımlamak için kullanılan asıl kelimeler "bağlılık" ve "efendilik"ti. Feodalizm aslında Kuzey ve Batı
Sayfa 491 - Yapı Kredi Yayınları.
Roma'daki San Giovanni Laterano kilisesinde bulunan bir 8. yüzyıl mozaiğinde Aziz Petrus'un Papa III. Leo'ya ruhani otoriteyi ve Şarlman'a dünyevi iktidarı verişi tasvir edilir. Aslında, Katoliklik otorite­sini bu havariden alır, Rum Ortodoks geleneğinde olduğu gibi doğrudan İsa'dan değil. Papalığın havarilikten miras kaldığı yönündeki bu inanca göre, Aziz Petrus ruhani papayı dünyevi kraldan üstün tutar.Daha son­raki görüntülerde Aziz Petrus cennetin anahtarlarını papaya verirken, kral kenarda onları izler. Milano piskoposu San Ambrosius'a göre, "im­parator kilisenin yukarısında değil, içinde" yer almaktaydı...Papa 1. Gregorius (590-603) Konstantinopolis'teki hükümdara "İmparator Hazretleri" diye hitap ederken, Batı ve Kuzey Avrupa'nın krallarından "sevgili evlatlarım" diye söz etmekteydi. Karo­lenj naibi Pippin 751-752'de bir soylular meclisince kral seçildi, ama hemen ardından Piskopos Bonifacius tarafından kutsandı -aynen piskoposların atanması sırasında uygulanan mesh etme işlemiyle. "Batı Kilisesi'nin kra­liyet verasetini kutsama ve böylece onaylama işlevini üstlenmesi, Doğu Kilisesi'nin imparatora otoritesinin ilahi kökenini simgelemek üzere taç giydirmesiyle tezat içindeydi. Batı Kilisesi kralı onun yorumladığı biçi­miyle Tanrı yasasına tabi kılardı; Doğu Kilisesi ise imparatoru İsa'nın yer­ yüzündeki temsilcisi olarak kabul ederdi." Doğu'da imparator bugünkü tabirle kilisenin başıydı; Batı'da ise kralların ve Kutsal Roma-Cermen im­paratorunun konumu çok daha muğlaktı.
Sayfa 489 - Yapı Kredi Yayınları.
Bireycilik.
...erkekler ve kadınlar 1050-1200 arasında sahiden iç dünyalarına dön­dülerse, bunun sebebi öncellerine oranla daha yüksek özsaygı taşımaları olmalıydı; bu zihniyet değişiminin benlik üzerine düşünmede daha geniş bir (sözel ve görsel) dağarcıkla birleşmesi zamanla Batı'nın artan özgüve­nini, keşifler çağını ve Rönesans'ı doğurdu.
Sayfa 481 - Yapı Kredi Yayınları.
Toby Huff Batı ve Doğu arasındaki önemli bir farklılığın Çin'de ve İslam dünyasında bir öğrencinin yeterliliğinin devlet ya da hoca tarafından değerlendirilmesi olduğunu ileri sürmüştür. Her iki sistem de bağımsız düşünceyi güçlendirmekten uzaktı. Huff'ın hesaplamalarına göre, 12. ve 13. yüzyıllarda Avrupa, Çin ve İslam dünyası aşağı yukarı aynı sayıda bilgine sahipti. Ama Doğu'da bilginler asla bir kurumsal kimliğe kavuşamadı; dolayısıyla İslam dünya­sında ve Çin'de bilim hiçbir zaman Avrupa'da olduğu gibi bağımsız bir güç elde edemedi.Huff Batı'da böyle bir gelişme yaşanmasının sebeple­rinden birini İustinianos'un Corpus iuris civilis adlı yasa derlemesinin 11. yüzyılın sonuna doğru yeniden keşfedilmesine bağlar. Bu keşif bir hukuk sistemi kavramına, yeni bir hukuk bilimine yeniden ge­çerlilik kazandırarak, ele alınıp tartışılabilecek ortak bilgi fikrini doğurdu. Kurumsal bilgi fikrinin ardında yatan şey, Avrupa'da tasarlandığı biçi­miyle üniversite fikriydi. Çin'de ya da İslam dünyasında böyle bir tasarım gelişmedi. Yani, Doğu'da düzenli kuşkuculuk yoktu.
Sayfa 466 - Yapı Kredi Yayınları.
Reklam
Ünlü Arap coğrafyacı Mesudi 10. yüzyılda Müslümanların o dönemde Avrupa'ya verdiği adla "Urufa" halkları için şunları belirtmişti: "Onlarda sıcak tabiattan hiç eser yoktur; vücutları iri yarı, mizaçları kaba, davranışla­rı haşin, anlayışları kıt ve dilleri ağırdır. (. .. ) Kuzeye doğru gidildikçe daha ahmak, kaba ve yabani oluyorlar." Kuşak olarak ondan biraz sonra gelen meslektaşı ve Endülüs kenti Tuleyde'nin kadısı Said ibn Ahmed'in edin­diği izlenim çok daha iyi değildi. Büyük İslam uzmanı Bernard Lewis'in aktardığına göre, İbn Ahmed 1068'de, yani Hastings muharebesinden iki yıl sonra yazdığı Arapça bir kitapta kavimleri kategorilere ayırırken, bil­giye en çok katkıda bulunmuş sekiz kavmi saymaktaydı - bunlar arasın­ da Hintliler, Persler, Yunanlılar, Mısırlılar ve haliyle Araplar vardı. Buna karşılık, "maharetlerde inkişaf etmemiş" Kuzey Avrupalıların "insandan ziyade hayvan gibi oldukları, ( ... ) feraset inceliğinden ve zeka berraklığın­dan mahrum oldukları" saptamasında bulunmaktaydı...Peki, ne olmuştu? "Batı" niçin öne geçmişti? İbn Ahmed'in Avrupalı­lara ilişkin nitelendirmesiyle bu "soğuk", "kaba" ve "kayıtsız" insanların hangi özelliklerindeki tersine dönüşle, bugün kendimize yakıştırdığımız üzere Batı'nın zenginlik, teknolojik ilerleme, dinsel ve siyasal özgürlük­ler açısından dünyaya tartışmasız öncülük ettiği koşullar ortaya çıkmış­tı?
Sayfa 459 - Yapı Kredi Yayınları.
Kimlik farklılıklarının en önemlisi, gerçek ya da uydurma olsun, dini ayrılıklardı. En büyük ayrışma ise Hindular ile Müslümanlar arasındaydı. Böl ve yönet tarzının en önemli aracı dindi. Din üze­rine araştırmalar yürüten Peter Gottschalk'ın çalışmaları, Hindular ile Müslümanlar arasındaki ayrışmanın İngilizlerin kasti bir projesi olduğunu
En eski dönemlerde, erkeğin işlevi keşfedilmeden önce kadının doğurganlığının, insanlığın en büyük gizemi ve mucizesi olduğunun düşünüldüğü ve Batı Avrupa'da bulunan anıttaş dolmenlerin -taşlarının erkeklik organını andırdıkları göz önüne alındığında- erkeğin yeni ulaştığı anlayış seviyesinin kutlanması amacıyla yapılmış tapınaklar/gözlemevleri olması mümkündür. Taşlara cinsel bir anlam verilmesi arkeologların bulguları zorlayarak bir sonuca vardıkları sıradan bir durum olarak görülemez. Mesela İncil'de Yeremya bir taşa "Beni sen var ettin" diyenlere değinir. 20. yüzyılın başlarında Avrupalı köylüler arasında bu taşların doğurganlığı artırıcı etkilerine olan inanç hala yüksekti. "Fransa'da çocuk sahibi olmak isteyen genç kadınlar taşın üzerinden kayar, taşların üzerine oturur ya da karınlarını belli taşlara sürterlerdi."
Heyhat! Aynı coğrafyanın bugün geldi hale bakınca...
Eğer siyaset (demokrasi) bize ulaşmış en kusursuz Yunan düşüncesiyse, hemen peşi sıra bilim gelmektedir (bilgi demektir). İnsan etkinliğinin bu en yararlı alanının İyonya'da, Küçük Asya'nın (günümüz Türkiyesi) batı ucunda ve bu kıyıların açıklarındaki adalarda ortaya çıktığı düşünülür. Bilimin burada ortaya çıkmış olmasının üç önemli nedeni vardır. Birincisi, bu bölge, genelde özgür düşünceye karşı olan güçlü devletlerden birine ait değildi. İkincisi, İyonyalılar Doğu'yla Batı arasında yaşayan denizci bir halktı ve sağlam ticaret bağları vardı. Üçüncüsü, bu bölge "din adamlarının denetiminde" değildi; Babil ya da Mısır'daki gibi kurulu düzende çıkarları olan kalıtsal, ayrıcalıklı bir ruhban sınıfı yoktu.
227 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.