Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Malcolm X'in Amerika'da zenci meselesi dolayısıy­la farkettiği husus, İslâm âleminde son birkaç yüzyıl­ dan beri gündemdedir. Müslümanlar, Batı nezdinde "adam yerine konmak" için, birkaç yüzyıldan beri ça­balayıp durmaktadırlar; adam yerine konulmak ve so­ru sorulmaya layık olabilmek için, kendilerinin de Ba­tılılar "gibi olduğunu" ispat etme teşebbüsünde bulun­ maktadırlar. Bunun da yolu elbet Batıklarla aynı kültü­rel değerleri paylaşmaktan geçecektir. Nitekim aynı kültürel değerlerin paylaşılmasının yeni bir olay olma­yıp tarihî kökenlerinin bulunduğuna dair delil getirme sadedinde, Batı Rönesans'ının Müslüman düşünürle­rin eserlerinden ilham aldığına dair fikirler ileri sürül­ müştür. Hâlâ bu fikirden medet uman Müslümanların sayısı az değildir.
Avrupa ve Şark arasındaki mesafe merkezi Türkiye'de olan Osmanlı İmparatorluğu'nun 1850'deki Kırım Savaşı'yla doruğa çıkan gerileyişi sayesinde kapanmaya başladı. Türkiye'nin Rusya'ya karşı Fransız ve Bri­tanya'ya katılması Hıristiyan ve Müslüman güçlerin tarihte ilk defa ger­çek bir ittifak içinde yer aldıkları
Sayfa 1015 - Yapı Kredi Yayınları.
Reklam
Richard Tarnas'ın işaret ettiği gibi, Batı felsefe­sinde üç büyük çağ vardır. Klasik çağda felsefe -dönemin biliminden ve dininden etkilenmekle birlikte- büyük ölçüde özerk bir uğraş alanıydı; esas olarak bütün diğer uğraş alanlarını tanımlayan ve yargılayan bir ko­numdaydı. Ardından Hıristiyanlığın sahneye çıkışıyla, ilahiyat baskın bir rol üstlendi ve felsefe ona tabi hale geldi. Ancak bilimin devreye girişiy­le, felsefe ilahiyata bağlı olmaktan çıktı - ve günümüzde bulunduğumuz konum hala az çok böyledir. Bacon ve Descartes bu son evreye geçişin başta gelen simalarıydı.
Sayfa 697 - Yapı Kredi Yayınları.
İskenderiye batı geleneğinin metin odaklı kültürünün temelini oluşturdu. Bugün kullandığımız bilgin [ingilizcede "scholar"] ve bilginlik [Ingilizcede "scholarship"] sözcükleri, İskenderiye kitaplarında daha çok sayfa kenarlarına yazılan scholia'dan ya da notlardan ortaya çıkmıştır.
İlk insanın 18.000 ila 12.000 yıl önce Bering Boğazı yoluyla Sibir­ya' dan Amerika'ya geçtiğine dair bulgular doğru kabul edilirse, bu za­man dilimi ile 15. yüzyılın sonu arasındaki çağ, Eskidünya ve Yenidünya diye adlandırabileceğimiz iki geniş kara kütlesinde çok büyük iki insan topluluğunun birbirinden tamamen kopuk ve ötekinin
Sayfa 628 - Yapı Kredi Yayınları.
Kolomb Ağustos 1492'de...İzlediği rota onu Kanarya Adaları'nın batısına (27° K) götürdü; sonraki seyahatlerinde rüzgarların daha güvenilir olduğu güneyden geçen bir rota izleyecekti. Ama ilk se­yahatte şansı yaver gitti ve otuz üç gün yosunlar ve kuşlar dışında hiç­ bir şey görmeksizin yol aldıktan sonra, Bahamalar'ın (San Salvador
Sayfa 625 - Yapı Kredi Yayınları.
Reklam
Pusula...Çin'de her zaman en uygun istikamette gömülme isteğinin yarattığı adet sayesinde icat edilmişti. (İnsanın dünyada sadece kısa bir süre yaşadığı, ama toprak altında yüzyıllarca kaldığı düşüncesinden dolayı, mezarlar söz gelimi evlerden çok daha önemli sayılmaktaydı.) Doğru bir defin yeri belirlemenin araçlarından biri, üstünde bir kaşığın döndürüldüğü özel bir tahtaydı. (Kaşık kullanmanın sebebi muhtemelen şeklinin gökyüzünde kutup yıldızını görmeyi sağlayan Büyükayı takımyıldızına kabaca uy­masıydı.) Adetin yayılmasıyla birlikte, kutsal kaşıklar için daha değerli malzemeler kullanıldı; yeşim, kaya kristali, mıknatıs taşı. Bütün diğer malzemeler değişken sonuçlar verirken, mıknatıs taşından kaşıkların her zaman güneyi işaret etmesi dikkat çekti. Yaklaşık 6. yüzyılda tasarlanan ve aşama aşama Batı dünyasında yayılan pusulanın esası işte buydu. Pu­suladan önce (açık denizde) başvurulan en eski seyir yöntemi, gemiye alı­nan kuşların belli aralıklarla havaya salınmasıydı. Kuşlar karanın hangi tarafta olduğunu içgüdüsel olarak bildikleri için, gemiciler de onları takip ederdi. İzlanda keşfedilirken başka şeylerin yanı sıra bu yöntem kullanıl­mıştı. Büyük keşifler çağı pusulasız mümkün olamazdı.
Sayfa 616 - Yapı Kredi Yayınları.
96 syf.
10/10 puan verdi
·
7 günde okudu
youtu.be/XOi09JYMB7E Burukluk. E. M. Cioran'dan okuduğum 4. kitap. Burukluk, 110 sayfalık felsefi bir deneme kitabıdır. Burukluk'ta; aşk, bilim, bunaltı, düşünce, düşünmek, felsefe, filozof, ıstırap, insan, intihar, hor görü, kitap, kuşku, modernizm, mutluluk, nihilizm, okur, ölüm, pskikanaliz, sanat, saplantı, sıkıntı,
Burukluk
BuruklukEmil Michel Cioran · Metis Yayıncılık · 20212,662 okunma
Clock.
Şehirlerdeki ilk saatlerin kadranı ya da kolları yoktu, sadece çanla­rı vardı. (Batı dillerinde "saat" kelimesi "çan" anlamına gelen Fransızca cloche ve Almanca glocke kelimeleriyle ilişkilidir.)
Sayfa 542 - Yapı Kredi Yayınları.
Lovejoy'a göre, Büyük Varlık Zinciri, 2.400 yıl boyunca evreni anlamanın en etkili yolu olmuştu ve Tanrı’nın doğasına ilişkin belli bir kavrayış imliyordu. Lovejoy ısrarla vurguluyordu: Bu fikri bilmeden, "[Batı'daki] düşünce hareketini anlamak (..) mümkün değildir." İlk olarak Platon'un belirlediği biçimiyle Büyük Varlık Zinciri’nin ardındaki düşünce, olabildiğince yalın bir dille söylemek gerekirse şudur: Evren özü itibariyle rasyonel bir yerdir; burada bütün organizmalar büyük bir zincir halinde birbirine bağlıdır; alçaktan yükseğe uzanan bir yelpaze değildir bu (çünkü Platon, "asağı" varlıkların bile, bugünkü deyişle doğa düzenindeki nişlerine kusursuz olarak "uyumlu" olduklarını görebiliyordu), ama genel olarak hiçlikten cansızlar alemine, bitkiler âlemine, oradan da yukarıya hayvanlara ve sonra insanlara, sonra daha yukarıya meleklere ve öteki "maddi olmayan ve zihinsel" varlıklara uzanan, en tepede üstün ya da yüce bir varlığa, bir son ya da Mutlak'a ulaşan bir hiyerarşi söz konusudur." Lovejoy şunu da belirtiyordu: Zincir, rasyonel bir evreni imlemenin yani sıra, bazı olguların -yalnızca Mutlak Olan’ın (ya da Tanrı’nın) değil, özellikle "duyular üstü" ve "kalıcı varlıklar"ın , yani "fikirler" ve "ruhlar"ın- "öte dünyaya özgülüğü"nü de gösteriyordu.
Reklam
Feodalizmin evrimi.
Aslında feodal döneme ait olmayan "feo­dalizm" kelimesi 17. yüzyılda uyduruldu, Montesquieu tarafından popü­lerleştirildi ve başkalarının yanı sıra Kari Marx tarafından benimsendi. O dönemde feodal hiyerarşiyi tanımlamak için kullanılan asıl kelimeler "bağlılık" ve "efendilik"ti. Feodalizm aslında Kuzey ve Batı
Sayfa 491 - Yapı Kredi Yayınları.
Roma'daki San Giovanni Laterano kilisesinde bulunan bir 8. yüzyıl mozaiğinde Aziz Petrus'un Papa III. Leo'ya ruhani otoriteyi ve Şarlman'a dünyevi iktidarı verişi tasvir edilir. Aslında, Katoliklik otorite­sini bu havariden alır, Rum Ortodoks geleneğinde olduğu gibi doğrudan İsa'dan değil. Papalığın havarilikten miras kaldığı yönündeki bu inanca göre, Aziz Petrus ruhani papayı dünyevi kraldan üstün tutar.Daha son­raki görüntülerde Aziz Petrus cennetin anahtarlarını papaya verirken, kral kenarda onları izler. Milano piskoposu San Ambrosius'a göre, "im­parator kilisenin yukarısında değil, içinde" yer almaktaydı...Papa 1. Gregorius (590-603) Konstantinopolis'teki hükümdara "İmparator Hazretleri" diye hitap ederken, Batı ve Kuzey Avrupa'nın krallarından "sevgili evlatlarım" diye söz etmekteydi. Karo­lenj naibi Pippin 751-752'de bir soylular meclisince kral seçildi, ama hemen ardından Piskopos Bonifacius tarafından kutsandı -aynen piskoposların atanması sırasında uygulanan mesh etme işlemiyle. "Batı Kilisesi'nin kra­liyet verasetini kutsama ve böylece onaylama işlevini üstlenmesi, Doğu Kilisesi'nin imparatora otoritesinin ilahi kökenini simgelemek üzere taç giydirmesiyle tezat içindeydi. Batı Kilisesi kralı onun yorumladığı biçi­miyle Tanrı yasasına tabi kılardı; Doğu Kilisesi ise imparatoru İsa'nın yer­ yüzündeki temsilcisi olarak kabul ederdi." Doğu'da imparator bugünkü tabirle kilisenin başıydı; Batı'da ise kralların ve Kutsal Roma-Cermen im­paratorunun konumu çok daha muğlaktı.
Sayfa 489 - Yapı Kredi Yayınları.
Bireycilik.
...erkekler ve kadınlar 1050-1200 arasında sahiden iç dünyalarına dön­dülerse, bunun sebebi öncellerine oranla daha yüksek özsaygı taşımaları olmalıydı; bu zihniyet değişiminin benlik üzerine düşünmede daha geniş bir (sözel ve görsel) dağarcıkla birleşmesi zamanla Batı'nın artan özgüve­nini, keşifler çağını ve Rönesans'ı doğurdu.
Sayfa 481 - Yapı Kredi Yayınları.
Toby Huff Batı ve Doğu arasındaki önemli bir farklılığın Çin'de ve İslam dünyasında bir öğrencinin yeterliliğinin devlet ya da hoca tarafından değerlendirilmesi olduğunu ileri sürmüştür. Her iki sistem de bağımsız düşünceyi güçlendirmekten uzaktı. Huff'ın hesaplamalarına göre, 12. ve 13. yüzyıllarda Avrupa, Çin ve İslam dünyası aşağı yukarı aynı sayıda bilgine sahipti. Ama Doğu'da bilginler asla bir kurumsal kimliğe kavuşamadı; dolayısıyla İslam dünya­sında ve Çin'de bilim hiçbir zaman Avrupa'da olduğu gibi bağımsız bir güç elde edemedi.Huff Batı'da böyle bir gelişme yaşanmasının sebeple­rinden birini İustinianos'un Corpus iuris civilis adlı yasa derlemesinin 11. yüzyılın sonuna doğru yeniden keşfedilmesine bağlar. Bu keşif bir hukuk sistemi kavramına, yeni bir hukuk bilimine yeniden ge­çerlilik kazandırarak, ele alınıp tartışılabilecek ortak bilgi fikrini doğurdu. Kurumsal bilgi fikrinin ardında yatan şey, Avrupa'da tasarlandığı biçi­miyle üniversite fikriydi. Çin'de ya da İslam dünyasında böyle bir tasarım gelişmedi. Yani, Doğu'da düzenli kuşkuculuk yoktu.
Sayfa 466 - Yapı Kredi Yayınları.
Ünlü Arap coğrafyacı Mesudi 10. yüzyılda Müslümanların o dönemde Avrupa'ya verdiği adla "Urufa" halkları için şunları belirtmişti: "Onlarda sıcak tabiattan hiç eser yoktur; vücutları iri yarı, mizaçları kaba, davranışla­rı haşin, anlayışları kıt ve dilleri ağırdır. (. .. ) Kuzeye doğru gidildikçe daha ahmak, kaba ve yabani oluyorlar." Kuşak olarak ondan biraz sonra gelen meslektaşı ve Endülüs kenti Tuleyde'nin kadısı Said ibn Ahmed'in edin­diği izlenim çok daha iyi değildi. Büyük İslam uzmanı Bernard Lewis'in aktardığına göre, İbn Ahmed 1068'de, yani Hastings muharebesinden iki yıl sonra yazdığı Arapça bir kitapta kavimleri kategorilere ayırırken, bil­giye en çok katkıda bulunmuş sekiz kavmi saymaktaydı - bunlar arasın­ da Hintliler, Persler, Yunanlılar, Mısırlılar ve haliyle Araplar vardı. Buna karşılık, "maharetlerde inkişaf etmemiş" Kuzey Avrupalıların "insandan ziyade hayvan gibi oldukları, ( ... ) feraset inceliğinden ve zeka berraklığın­dan mahrum oldukları" saptamasında bulunmaktaydı...Peki, ne olmuştu? "Batı" niçin öne geçmişti? İbn Ahmed'in Avrupalı­lara ilişkin nitelendirmesiyle bu "soğuk", "kaba" ve "kayıtsız" insanların hangi özelliklerindeki tersine dönüşle, bugün kendimize yakıştırdığımız üzere Batı'nın zenginlik, teknolojik ilerleme, dinsel ve siyasal özgürlük­ler açısından dünyaya tartışmasız öncülük ettiği koşullar ortaya çıkmış­tı?
Sayfa 459 - Yapı Kredi Yayınları.
225 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.