Hayatın süregiden akışı içinde sözden başka anlaşılmak/anlamak adına bir yol görmedim. Benim için böyle oldu yani. Ama bakıyorum ki söz ucuzlaştırıldı. Ucuzlaştı demiyorum dikkat edin! Yazık gerçekten. Hayatının ilk baharında biri olarak; sözü kitleleri büyülercesine hitap edecek özelliğe sahip değilim. Kendimce kendimi ilk başta anlamayı dert edinmiş biriyim. Sözlerim düz olabilir ama bakıyorum ki benim derin bir hisle söylediğim şey, ucuzca muameleler görüyor. Bunu sadece benim değil birçoğumuzun yaşadığı bir sorun olarak düşünüyorum. İnsanların ağızlarından çıkan sözlere kendileri hakim olamazken bizim müdahalemiz de mümkün değil pek. Ben edebiyatı söze hakkettiği manayı kazandırmak olarak görüyorum. Sözü sahteleştiren, varsa eğer kendi vicdanı ve kalbine sığdırabiliyorsa, bunu onun kıymetsizliğine bağlıyorum. Kitap okumanın bana öğrettiği en büyük ders, söze gereken manayı ve kıymeti vermeyi öğretmesidir. Sözün kıymetini, nasıl derinliklerimize nüfuz ettiğini ve bunu ifade edebilmeyi bizlere öğretir. Kendime o kadar yabancıyım ki ben kitaplarda kendimi, hissettiğimi arıyorum. Yani kendimi arıyorum. Hangi satırlar arasındayım, hangi karakterim veya nerde benden bir yanılsama var, onu arıyorum. Saklambaç gibi...Saklanan da benim sobelemek için arayan da...Okumak benim için bir arayış yolu; kaybettiğimi arama yolu , varlığımın anlamını kavrama, yanılmalarımı görme, bazen de başka hayatların uzaktan o çekiciliği beni çekiyor kitaplara.