“1984” ve “Hayvan Çiftliği”nden sonra okuduğum 3. George Orwell romanıyla artık yazarımızın edebi dili,anlatım tarzıyla ilgili bir fikir bende oluşmaya başladı diyebilirim.
Konular ve öyküler her ne kadar farklı olsa da Orwell sade ve anlaşılır anlatım tarzıyla hemen hemen her okura hitap edebilen bir yazar olduğunu bu romanıyla da kanıtladı.
Artık bir Orwell romanı elime aldığımda bu roman su gibi akar gider diyebilirim.
Bu romana gelirsek ; Paris ve Londra’da geçen sefilliği kuytu köşelerine kadar sokak sokak,ekmeğine ve tereyağına kadar realist bir şekilde anlatan,zaman zaman rölanti bir akıcılığa sahip olsada,gerçeklik ve mücadeleyi size sonuna kadar hissettiren bir eser olduğunu söyleyebiliriz.
Kendi hayatından birebir kesitler sunan yazar,berduşluğun,evsizliğin,açlığın nasıl bir dert olduğunu açıkça hemen her satırda dile getiriyor.
Aynı zamanda bir şekilde sokaklarda yaşamak zorunda kalan halkın toplumun diğer sınıflarının içinde nerede göründüğü,nasıl karşılandığı ; buna karşı hiçbir politika yürütülmediği,hiçbir iyileştirme yapılmadığı ve aslında bazı yapılması gereken iyileştirmelerle bu durumun bir nebze düzeltilebileceğini de bir çözüm olarak sunuyor.
Kağıt üstünde diğer 2 başyapıtın gölgesinde kalıyormuş gibi görünsede,okumaya,üzerinde düşünmeye pek tabii değer bir roman olduğunu düşünüyorum…