Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Belukha

"Bir yanardağ ne kadar tehlikeli olsa da, eninde sonunda lav püskürtecek, sakinleşecek ve sönecek. İnsan kötülüklerinin rüzgârı ise sönmez... İşin aslı bu! Ne yapalım, hayatımız böyle oluşmuş: İyilik az bulunuyor, kötülük ise her zaman çok."
Reklam
"...Tüm zamanlarda, her bir ferdin kurnazca, işine geldiği zaman ve işine geldiği şekilde açıkladığı bu vicdan da ne? Tabiat karşısında, tarih karşısında, dünyanın geleceği karşısında ve nihayet, bizi yaratmış ve bizim yarattığımız Tanrı karşısında bu nesnenin saf anlamı ne?" Karısı dayanamadı: "Robert, gerçekten de ateşli bir vaiz olabilirmişsin. Sen ortaçağda yaşamalıymışsın. Fakat muhtemelen engizisyon, düşüncelerinden dolayı seni büyük bir zevkle yakardı! Söyler misin, Tanrı nasıl yaratılabilir?" "Ah, öyle mi? Jessi, işte sen de kılı kırk yaran bir dogmacı oldun! Nasıl olur? Nasıl olur? Beni yakamazlardı. Kelimelerle de yaratmak mümkün. Evet, evet! Kelimeler bunun için bize gökten indirilmiş. Bizim içimizde ve bizimle olan her bir şey kelimeden geçer. Biraz daha ileri gidersem, kelime, içimize kapanmış ebediyet potansiyelidir... Bunun için de o, Tanrı'dır."
Gökteki güneş ve yıldızlar, yuvasındaki solucan, evdeki anne, ülkedeki bakan, kırdaki ot, bütün bunlar tek, büyük yaratılış gücünün belirtisidir; bütün bunlar, tek bir ailedir. Herkes ve her şey birbirine yakındır ve birbirine benzer. Kardeşler, arkadaşlar, meslektaşlar, hepsi birbirinin yardımcısıdır. Sen bendesin, ben sendeyim, biz kainattayız, kainat ise bizdedir, hepimiz biriz.
Sayfa 196Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bilgi olmadan, bilgi açlığı duymadan, öğrenme isteği olmadan ne bilim ne de bilim adamları olur. Aynı şekilde sanat olmadan, sanat ruhu olmadan, güzellik ihtiyacı olmadan sanat olmaz. - Önce bilimsellik, sonra bilim. - Önce sanatsallık, sonra sanat.
Sayfa 190Kitabı okudu
... Sanırım dünya üzerindeki halkların çoğu yamyamlıktan çıkmamış, sadece insanları yeni usullere göre yiyorlar.
Sayfa 156Kitabı okudu
Reklam
Öğrencilerinize şunu söyleyin, yüksekokullar diploma atölyeleri değil. Yüksekokullar, canlı mumların fabrikalarıdır, ülkenin zihinsel ve manevi aydınlatılması için merkez istasyonlardır.
Sayfa 145Kitabı okudu
"Halk ve toplum arasında manevi hastalıklara neden olan mikroplar vardır. Muhtemelen bunlar kolera mikrobundan daha tehlikelidir."
Sayfa 110 - SnelmanKitabı okudu
Ancak Snelman, Suomi halkının uyandırılmasını yalnızca öğretmenlerden bekleyemezdi. Nerede memurların, doktorların, tüccarların büyük toplantısı olduğunu haber alsa, oraya koşar ve: "Milleti unutmayınız. Siz hepiniz halkın içinden çıktınız. Şimdi ne yapıyorsunuz? Aydın olmayan kardeşlerinizden mi kaçıyorsunuz? Yoksa, milletin kusurlarını düzeltmek için çareler mi düşünüyorsunuz? Halk kitlesini uyandırmak ve yüksek kültür seviyesine taşımak için neler yapıyorsunuz?" derdi.
"Aydın olmak, modaya uygun kıyafetler giymek veya kolalı yakalık ve modern şapka takmak demek değildir. Halk size, iyi bir ücret almanız ve akşamları sözde okuma salonlarında kağıt ve domino oynamanız için okutup terbiye vermedi. Bu durumda siz aydın değil de, küflenmiş aydın oluyorsunuz. Siz halkın aklını, halkın iradesini ve enerjisini, halkın vicdanını uyandırmak zorundasınız. Halkın fikrini uyandırmalısınız; köylüyü, işçiyi toplumun alt tabakalarını nasıl iyi yaşanır, nasıl iyi yaşam koşulları yaratılır diye eğitmek zorundasınız."
Sayfa 81 - SNELMANKitabı okudu
[Kabil;] Habil'e, kız kardeşlerine, hatta annesiyle babasına şöyle der: –Yeryüzünün küçük, zavallı solucanları, siz sadece sürünebilir ve titreyebilirsiniz. Korkunun çocukları olduğumuz için, dini de devamlı korku, titreme, şikayet ve dilenme olarak algılıyorsunuz. Eğer siz ruhen de gerçekten Yaradan'ın çocukları olsaydınız, yere kapanmak yerine, yukarılara uzanarak, büyüyerek, kendiniz birer hayat yaratırdınız. Bir tek ailesi tarafından anlaşılmayan, korkuyla büyütülen Kabil acı çeker; şüphelerle, başarısızlıklarla savaşır. Bu arada cenneti kaybeden ailesi, geçmiş parlak günleri için üzülürken, Kabil parlak gelecek günleri hayal eder. Ve Kabil gelecekle ilgili hayal kurmaya devam eder. Kültürün zafer resimleri gücünün önüne geçer. Gururlu, sağlam, güçlü ve yenilmezdir. Her şeye hazırdır. Doğanın bütün güçlerine karşı meydan okur. Hayatı sürekli bir kültür mücadelesi olarak görür ve öyle kabul eder.
Sayfa 59 - J. Linnankoski'nin "Sonsuz Mücadele" oyunundan bahsediyor.Kitabı okudu
Reklam
Ülkelerin güçlü ya da zayıf olması, milletlerin yükselmesi ya da gerilemesi sadece devleti yönetenin adil veya işe yaramaz olmasına bağlı değildir. Her yönetici, kim olursa olsun - ister iyi ister kötü, kahraman ya da cani - her zaman için halkın canından bir candır. Onlar, halkın ruhunun kopyasıdır. Onlar, halkın yarattıklarıdır. Halk nasılsa onlar da öyledir. Eskiden beri hep şöyle söylenmiştir: Her millet layık olduğu yönetim ve yöneticilere sahip olur.
Devletlerin tarihi, halkların yaşamı bize Moskova'daki tiyatro binasını anımsatıyor. Devlet rejiminin köhne temelleri, halkı yöneten eski kurallar geçmişte anlamlı olsa da artık geçerli değildir. Eski bir deyiş vardır: "Yeni toplumlar, yeni şarkılar üretirler."
Ayrıca, onlardan daha terbiyeli kızlar olmadığını düşünürdü hep. "Onlar kusursuz kızlar," dediğini duyardım sık sık. "Her erkek onlarla mutlu olur, çünkü acı çekmek için yetiştirilmişler."
... bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Çünkü sadece kendi kaderlerini bir gizem olarak yaşayabilenlerin gerçek anlamda yaşadıklarına inanıyorum.
O an içimdeki bu donuklaşma sürecinin ne kadar ilerlemiş olduğunu birden görüverdim — hiçbir yere tutunmadan, hiçbir yerde köklenmeden, akan suyun üzerinde kayar gibi yaşıyordum ve bu soğukta ölü, cesedimsi bir yan olduğunu gayet iyi biliyordum; gerçi henüz çürümenin kötü kokan soluğu hissedilmiyordu, ama umarsız bir donukluk, acımasız, soğuk bir duygusuzluk yerleşmiş, yani bedensel anlamda gerçek ölümün ve çürümenin dışarıdan da görüldüğü aşamanın eşiğine gelmiştim.
98 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.