Tek başına bir odada kalıyordun. Odanın duvarları baştan başa camdı. Baştan başa sımsıcak ruhtu...
Odanın ortasında çırılçıplaktın. Bir sandalyede oturuyordun. Odan ılık, tanıdık, hiç kesilmeyen bir rüyanın ortasında salınıyordu. Yüzünden dünyadaki bütün zamanlar geçiyordu. Yüzündeki bütün zamanları özlüyordum... Yüzünün bütün zamanlarının
"Neden beni seviyorsun?" diye sordu bir gün...
Bu soru Tanrı'ya sonsuz iman etmiş birine, Tanrı'nın, "neden bana inanıyorsun?" diye sorması kadar saçma ve anlamsız bir soruydu...
Suat Derviş’in henüz 13-14 yaşlarındayken yazdığı ilk yazısını, komşusu
Nazım Hikmet Ran ondan habersiz bir gazeteye yollar. Suat Derviş buna kızar, bir süre Nazım Hikmet’le konuşmaz. (Dünyanın en mukaddes komşusuna nasıl küstün be Suat ablacığım?)
Bu küslük ne kadar uzun sürdü bilinmez, ama bu “deli kadın” için Nazım sonra “Gölgesinde” şiirini yazar, ve