Çevrimiçi versiyonlarım daima benim kendi başıma değiştiremeyeceğim yaşım, toplumsal cinsiyetim, kısıtlı imkânlarım gibi bir çok etmence önceden belirlenir ve bu versiyonların başarılı olup olmaması her daim, belirli seyirci kitleleri, benim burada ve şimdimde bulunan insanlarla olan karşılaşmalarımın sonuçlarına bağlıdır...Çevrimiçi versiyonlarım ise kendi iradem ve kendi kendimi nasıl gördüğüme dair imajın çok daha eksiksiz bir dışavurumlarıdır. Bunların boşlukta gelişmediğini etrafımızı çevreleyen dünyanın ideal ve fikirlerini yansıttığını söylemeye gerek bile yok... Yine de, internet avatarlarımın inşası bana çevrimdışı gerçekliğe kıyasla çok daha fazla imkân sunuyor. Kim olmak istiyorsam o olabiliyorum. Bu durum, çevrimdışı hayatındaki temsilimin güncellenmiş bir hali ya da tamamen kurgusal bir karakter ya da ikisi arasında bir yerde, nasıl görünmek istiyorsam onun inşa edilmiş bir imajı olabilir...Bu imajı çevrimiçi âleme yükleyen ben olabilirim ama oraya yüklenen ben oluyorum.
John Steinbeck, ilk sunucular Mojave çölüne inşa edilmeden ve bulut internet icat edilmeden uzun zaman önce sarf ettiği şu sözler ile bilinir; Fikirler tavşanlar gibidir; bir çift alırsınız, onları idare etmesini öğrenirsiniz ve kısa sürede bir düzine olurlar.
Sayfa 125
Reklam
“mutlu olmak” (ya da tatmin edici bir hayat sürmek) ne demektir sorusuna Johann Wolfgang Goethe’nin söylediklerinden daha iyi bir yanıt bulamadım henüz. Goethe bu soruya verdiği cevapta, mutlu bir hayatı olduğunu ama aklına geldiği kadarıyla tek bir mutlu hafta geçirmediğini söylemişti. Mutluluğun doğasını anlamamız adına -bugün olduğu gibi o zaman da- çok önemli olan Goethe’nin verdiği cevabın içerdiği kolaylıkla çözümlenebilir mesaj şuydu: Mutluluk hissi, derdi tasası olmayan bir hayatın değil, hayatın zorluklarını yakın mesafeden, doğrudan göğüsleyebilmenin ve yüzümüze siper olan maske yukarı kaldırılınca, o zorluklara direnmenin, onlarla mücadele etmenin, onları çözmenin ve yenebilmenin sonucunda ortaya çıkar. Benzer bir fikir, Goethe tarafından şiirlerinden birinde dile getirilmiştir: “lasst sich ertragen / Nur nicht eine Reihe von schönrn Tagen” (Dünyadaki her şeye katlanılır, peşi sıra gelen güzel günler hariç.) Sorunlarla yüzleşme ve onları çözüme kavuşturmanın alternatifi mutluluk değil; sıkıntı, usanç ve huysuzluktur.
Sayfa 77
" (...) Yeni teknolojiler, daha önceleri İsa’nın ikinci kez gelişi müjdesini veren peygamberlere ve bilimkurgu yazarlarına münhasır ölümsüz beden fikrini, pratik ve gerçekçi evrene doğru çektiler. Gen mühendisliği, biyonik, sayborglaştırma teknolojileri ve sonuncu ama en az diğerleri kadar önemli bir teknik olarak klonlama, bedene ölümsüzlük ya da her halükârda onun “kullanılabilirliğini” sonsuz derecede uza tabilecek bir süre vaat ediyor. Belki de Zamyatin, Orwell ya da Huxley’den beri yazılmış en güçlü, ayrıntılı ve de kulağa gerçekçi ve bir o kadar korkutucu gelen distopyalardan biri olan Possibility of an Islandın (Bir Ada İhtimali) yazarı Michel Houellebecq, bütün hafızası ile birlikte bir insanın kişiliğinin başka bir bedene aktarılma beklentisini, gelişmekte olan klonlama teknolojisi ile bir araya getirdi. Houellebecq’in buradaki amacı, kişinin yaşamının sonsuzluğa erişiminin güncellenmiş ve teknolojik olarak uygulanabilir bir biçimini okuyucuya hissettirmek ve bu sonsuzluğa erişmenin yeni insanlar için ortaya koyacağı toplumsal ve ruhsal sonuçları dehşetli ve donuk renklerle resmetmekti. "
Sayfa 30 - Ayrıntı Yayınları
Eğer mutluluğun peşinde gitmeyi bir mükemmellik fikri ile birlikte düşünürsek, hiçbir şey elde edemeyiz; çünkü yağmurlar ve ağız dalaşları aynı güneş ışığı ve uyumunu arkadaşlıklar gibi hayatlarımızın bir parçası ve öyle kalmaya da devam edecekler. Bu gerçek çoğu zaman unutuluyor. Bu da en azından kısmen tüketimciliğin bir sonucu. Hepimizin kısıtlı zamanı ve maddi kaynakları var, dolayısıyla başarılarımıza ölçmenin bir yolu bu kaynakları verimli bir şekilde kullanıp kullanmadığımıza bakmaktır; mesela farklı sadece güneşli günlerde mi yürüyoruz ya da evde verdiğimce parti tam anlamıyla başarılı bir parti mi? Diğer bir deyişle mükemmel olana ne kadar yaklaşabilmiş olduğumuz önemlidir. Mükemmeliyet arayışında olmanın kendisi sorun değil ama mükemmelin ne oldu bir kere tanımlandıktan sonra, işte orada sorun başlıyor çünkü devinim duruyor. O anlamda, mükemmelliyet ölümlüdür çünkü ölümde de değişim yoktur.
Benliğin üretimi “Ben” ile “sen” (thou) ya da “o” (it) arasındaki devamlılık gösteren, kesintisiz, sonsuza kadar bir sonuca varmayan bir ucu açık bir etkileşimdir. Böyle bir etkileşimden, ilgili hiçbir fail önceki hali ile aynı çıkamaz. “Etkileşim” son kertede faillerin içinden geçtikleri dönüşümlerin birbirlerine bağlı olması ile ilgilidir; birbirine bağlılık kimlik değişimlerinin bir tür döngüsü olarak sunulabilir. Eğer bu durum faillerin birbirine benzemezlikleri ile ilişkili olmasaydı, onların dolaşıklıklarına yönelik ne bir dürtü ne de bir töz mevcut olurdu. Bu “döngü”, iki failin – yani “Ben” ve (“Ben” olmayanların toplamının ifade etmek için kullanılan bir kısaltma olarak) “dünya” nın – birbirini tümleyen eylemlerinin bir ürünüdür.
Reklam
276 öğeden 251 ile 260 arasındakiler gösteriliyor.