Yakın geçmişe kadar en çok yandaş toplayan görüşlerden birine göre, kendisine ve topluma orta derecede uyum yapabilen ve çoğunluğu oluşturan grup normal sayılır; iki uçtakiler olağandışı durumlar olarak değerlendirilir.
Bazıları yaşayarak mutluluğa ulaşmaya çalışacakları yerde, mutlu olabilmek için kendi dışlarında «bir şey olmasını» bekler, ya da nasıl mutlu olunabileceği konusunda sonu gelmez tartışmalar sürdürürler.
Davranışlarımızın gerisindeki dinamik mekanizmaları açıklamaya çalışan araştırıcıların yaşamlarım ve yapıtlarım karşılıklı incelediğimizde, kendi kişilik
özelliklerinin geliştirdikleri kuramlara yansımış olduğunu açık bir biçimde görebiliriz.
İnsan, varolduğu günden bu yana sürekli olarak içinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya ve .anlamaya çalışmış, ancak bu çabası içinde en az tanıyabildiği varlık yine kendisi olmuştur.
Gerçeklik abartılı boyutlara ulaşıp her şey yok olmaya başladığında, sınır tanımayan teknolojik olanaklar zihinsel ya da maddi anlamda her yeri sarıp
sarmalamaya başladığında, insan sahip olduğu tüm olanakları zorlayarak -materyalizmin ulaştığı en üst aşama olarak nitelendirilebilecek istisnasız
tüm yaşam alanlarından kovarak- kendisini içine kabul etmeyen yapay bir dünya oluşturup ortadan kaybolabilmektedir.