“Türkiyenin büyük şairi Karacaoğlan 16. yüzyılda yaşamıştır ve Çukurovalıdır.
Bir şiirinde diyor ki:
Üç derdim var birbirinden ayrılmaz
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm”
Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer;
Hastayken yatağa girer dinlenirdim.
Ben olmadığım zaman her şey
kötüye gidecek diye düşünmezdim..
Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım..
Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim..
Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim..
Oturma odasında TV
Dürü’nün hikayesi aslında ülkemizde yaşayan birçok “çocuk gelin”in hikayesi... Çocuk ve gelin... Yanyana gelmesi bu kadar çirkin olan pek az kelime var. Tüm çirkinliğine rağmen yadsınamayacak bir durumu ifade ediyor.
Fakir Baykurt mükemmel ve tertemiz Türkçesi ile şiveyi de kullanarak yaşananlara perde tutmuş. Babaların annelere göre daha aymaz olduğunu çaktırmadan gözler önüne sererken toplumumuzda gittikçe azaldığı söylense de hala varlığı devam eden “erkek egemen”liğindeki aile hayatını da anlatıvermiş.
Canım annem hep der ki “Koç kuzuya ne kadar meler?” . Anlamaz bön bön bakardım suratına. Koç da kuzunun babası değil mi, niye melemesin; derdim kendimce. Dürü’nün babası annemin ne demek istediğini seriverdi gözlerimin önüne.
“Kenarına bak bezini al.
Anasına bak kızını al.”
derler ya, Dürü de annesinin talihini yaşayacaktı, tek farkla: Adam yaşlı bir ihtiyardı. Bağrı yandı Havana’nın... Yanarken bizim de bağrımızı dağladı. Yanıp yıkılması, kendinden geçip Dürü için durması... Annelik... Nasıl anlatılır ki...
Hele köylünün bir olması... Demek ki birleşince “dur” deniyormuş gidişata. Böyle gelmiş ama böyle gitmezmiş demek ki... Heeeey gidi koca Linlin, nolurdu kız kardeşin yaşarken duraydın düzene karşı... Pişmanlıklar getiriyor mu gideni geri? Ve aklınla bin yaşa Uluguş ! Gidenlere “dön” bileti alamadın ama derledin topladın koca köyü.
İçinde onlarca alınacak ders varken, dilini üslubunu sorgulamak bile anlamsız... Okuyun, okutturun.
Ah, keşke hiçbir şey yapmamam tembelliğimden kaynaklansaydı !Ne çok saygı duyardım o zaman ,Tanrım !Saygı duyardım ,çünkü tembellik bile olsa , sahip olduğum , kendimde varolduğundan emin olduğum bir özelliğim var ve sanki bu bile olumlu derdim .
“Ey siz, Aşk yolundan geçenler,
durun ve bakın, var mı bir dert
derdim gibi ağır;
tek ricam şu, sabırla dinleyin beni, ve düşünün sonra; ben miyim her azabın sığınak ve anahtarı.”
Türkiyenin büyük şairi Karacaoğlan 16. yüzyılda yaşamıştır ve Çukurovalıdır.
Bir şiirinde diyor ki:
Üç derdim var birbirinden ayrılmaz
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm