Sosyal medyanın her bir köşesinde Muazzez Akkaya (Sezai Karakoç'un Mona Roza'sı) paylaşılıp duruyor. İstisnasız her paylaşımda kadın sanki pişman olmuş da iş işten geçmiş gibi yazılar yazılıyor. Örneğin: "İş işten geçince kadınlar, biraz erken olmuş sanki, pişman olmak için geç" gibi. Hem de bunu Türk edebiyatının en popüler dergileri, Türk edebiyatının en popüler paylaşım sayfaları bile yapıyor. Bu o kadar rahatsız edici bir şey ki.
Kadın pişman mı? Hayır. Kadın Sezai Karakoç'u seviyor muydu? Hayır. Kadın başkasını sevip onunla mutlu oldu mu? Evet.
Yani Sezai Karakoç, Muazzez Akkaya'yı sevmiş olsa da Muazzez Akkaya onu sevmemiş. Sevdiği birisiyle evlenmiş, kendisine bir yaşam kurmuş ve mutlu olmuş. Sonra da kendisini bunca yıl sevmiş, kendisine yoğun duygular beslemiş insana karşı minnet duygusu hissetmiş, saygı duymuş ve mezarını ziyaret etmiş.
Tabii bizim popülizme bayılan romantik edebiyat (!) düşkünlerimiz yerinde duramayıp hemen bir şeyler çıkarıvermişler. Yapılan şey çok saygısızca. Birisini bir şeyle itham etmek, hele ki sevdiği insanla evlenen ve onunla mutlu bir yaşam kuran birisine, sırf kendileri seviyor diye başka bir erkeği unutamadığı yönünde iddialarda bulunmak bayağı bayağı saygısızca.
Bir insan başka bir insanı çok sevebilir. Bütün hayatını ona adayabilir. Ama sevilen her zaman kendisini seveni sevmek zorunda değildir. Hayat gerçekten böyle bir şey değil ve insanlar ağızlarından çıkanları algılayamayacak kadar kendilerine karşı körleşmişler.