Aşkı sönmüş, mutsuz bir evliliğin cenderesinde sıkışan bir kadının kalbine düşen sevda, kupkuru bir ormana düşen aç bir yangın neyse, o. Ötekileşme, baskı ve giderek yoğunlaşan manevi bir tazyikin neticesinde kişiyi yaşamaya kenetleyen bağların incelip kopması... Ortalama insanın derhal hor görüp linç edeceği bir insanı, yazarlık dehasıyla anlamaya ve merhamet duymaya sevk ediyor Tolstoy. Kitabın hacmi sizi ürkütmesin. Hikayenin güçlü debisine kapıldığınızda böyle bir kaygınız kalmayacak zaten. Lisede okumuştum. İyi ki okumuşum.
İntihâr... Çok sofistike bir kavram İnsan ruhunun en derûnunda yaşanan bir mefhum Çözümlenemez ve anlaşılamaz... Bu kitap , daha ziyade vakalar üzerinden şekillenmişti Ve çok ilginç olaylara yer veriyordu Osmanlının Son Dönemine ve Cumhuriyetin ilk yıllarına ait... Benim , Osmanlı Tarihi çalışan birisi olarak Osmanlının Kuruluş ve Yükselme Dönemlerine ait intihâr vakalarının görülmemesi veya az olup kayıt altına alınmamış olması Ancak Osmanlının Son Devirlerinde ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında kendi canına kıyan insan sayısı artması tespiti dikkatimi çekti Bu da yapılan yenilikçi hareketlere fikirlere ve özellikle de Cumhuriyetin kurulmasının akabinde yapılan Devrim ve İnkîlaplara halkın yeterince intisâb edememesine , arada kalan halkın duygusal ruhsal kafaca sıkışmasına , uyum sağlanamamış olmasına bağlanmıştı Umumi olarak da kadınlar ve genç kızlar üzerinden... Tüm bunları okuduğum zaman , bu intisâb uyum sağlayamama yolunu şaşırıp yoldan çıkma hallerinin tepeden inme usûlü ile halk hiç hazırlanmadan yapılan inkılapların Türk toplumuna ve özelinde genç kızlara aksinin , bence en iyi irdelendiği roman olan Yaprak Dökümü geldi aklıma... Bence okunması gerek...
Felsefe, onu icrâ edenden bağımsız bir etkinlikmiş gibi düşünüldüğünde, onu bir üst-söylem olarak kavramak zihinsel bir eğilime dönüşür. Oysa ki felsefe ne bir üst-söylemdir, ne de onu filozofun duygu durumundan azâde bir disiplin olarak kavramak âdildir. Bilakis, filozof ne hissediyorsa; örneğin Schopenhauer gibi bıkkınsa, Nietzsche gibi
Yalnızlığımızı yok edip bizi soylu bağlarla başkalarına bağlayan sevgi, hayat verici bir güçtür. İntihar istatistiklerinin gösterdiğine göre, intiharın başlıca nedeni boş bir yalnızlıktır.
Okuduğum en güzel psikolojik kitaptı.Bir intiharın anatomisi de diyebiliriz.Dört arkadaşın Demirhan, Tolga, Işın ve Su'nun iç dünyasını, pişmanliklarını,hayal kırıklığı ve vicdan sorgulamalarının anlatıldığı bir kitap.
Kitap bir cenaze töreni ile başlıyor sanki cami avlusunda ölen kişinin ruhunun dile gelmiş hali. Buda kitaba karşı merak uyandırıyor.
Ayşe Gül hanım her karakterin kişiliklerini, aile yaşantılarını ailelerin uyguladıkları baskı , hayalleri, hayal kırıklığı, duygusal betimlemeleri sıkmayan akıcı bir üslupla kaleme almış. En önemlisi ömürleri bir arada geçen dostluktan öte, kardeş olan bu kişiler yaşadıklarını sadece dünya gözü görmeleri..Gönül gözleri ile hissedememeleri. Demirhan ve Su'nun, Tolga ve Işın' mükemmel giden evlilikleri Su'nun babasının vefatı ile başkalaşır. Ve şaşırtan son....
Okurken kendi yaşantınızdan bir kesit bulabileceğiniz bu kitabı beğenerek sıkılmadan okudum. Etkisinde uzun süre kalacağım kesin. Mutlaka okuyun.
Emeğinize yüreğinize kaleminize sağlık Ayşe Gül hanim.
Yazarımız Goethe henüz 25 yaşındayken, bazı söylemlere göre sadece 2 hafta içerisinde yazıp okuyucuya sunduğu "Genç Werther'in Acıları" adlı eseriyle ününe ün katmış ve yazdıklarıyla herkesin imrenerek, hayranlık duyarak okuduğu bir yazar haline gelmiş.
Genç Werther'in acıları döneminin Almanya'sında böyle bir etki bırakmış ve intihar
Bir intiharın anatomisi kadar, "deliliğin tarihçesi"ni de inceden inceye işleyen romanda Olric'in belirdiği ilk an "Hayaletlerle boğuşuyorum", diye söylenmişti Turgut.