Saçmalamanın Önüne Nasıl Geçilir?
Elbette her branşı uzmanı olmak için okumayız. Ancak özellikle sosyal bilimler ve felsefe ile ilgileniyorsanız fazla tümel sahalar hakkında çalışıyorsunuz demektir. Pek çok konuda ve hatta neredeyse her konuda malumat düzeyinde bilgi sahibi olmak iyidir. Bir branşı gerçekten tahsil etmek ile malumat sahibi olmak arasındaki farkı daha önce anlatmıştım. Örneğin biyoloji uzmanı olmanız gerekmez ama biyoloji tarihi bilmek bilim felsefesi, felsefe vb. pek çok alanda faydalıdır. İkincil bir kaynaktan (bir giriş kitabı gibi) biyoloji tarihi okumak elbette çokça faydalı olacaktır. Ben ikincil kaynakları en çok malumatlar konusunda severim. Ama bu malumatın size konferans verdirecek, video çektirecek, kitap yazdıracak düzeyde olmadığını bilmek önemlidir. İnsanların büyük bir kısmı bunu karıştırırlar. Bu malumat size sadece başka bir konuyu incelerken altyapı verir. Çoğu zaman saçmalamanızın önüne geçer. Bu tarz eserlerin en verimli kullanım metodu budur. Bu açıdan neyi bilmediğinizi bilmek önemli bir seviyedir. Birkaç konuyu düzgünce öğrendiğinizde o konuda konuşan çok kişinin saçmaladığını fark eder ve sadece malumatın gerçekten bir şeyi bilmek olmadığını müşahede edersiniz. Kendiniz de sadece malumat düzeyinde bildiğiniz hususlarda ahkam kestiğinizde ne kadar saçmalayabileceğinizi bilirsiniz. Konuşanların ciddi bir kısmı hiçbir konuyu "gerçekten bilmek" düzeyinde çalışmadığı için malumatlarla konuşur, kitap telif eder.
Lozan'ın ne denli önemli bir sonuç olduğunu 1938 kuşağının bir bürokratı ve yazarı şöyle ortaya koyuyor: "Eğer Bağımsızlık Savaşı olmasaydı, eğer Lozan Barış Antlaşması gerçekleştirilmeseydi, eğer Cumhuriyet kurulmasaydı, eğer Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı Türkiye, Sevr Antlaşması ile kendisine biçilen utanç verici giysinin içinde kuruyup gidecekti. Bugün ülkede, gazete sayfalarında, meydanlarda, konferans salonlarında saltanatı, halifeliği ve şeriat devletini övenler, İkinci Cumhuriyet ya da Atatürk'ü aşmak safsatasının savunuculuğunu yapanlar ve Cumhuriyet yerine ümmetçiliği savunanlar da kendilerini Anadolu'nun suskun, bitik bir köşesinde bulacaklar; onursuzluğun gölgesi altında yaşıyor ya da yaşadığını sanıyor ya da çoktan yok olup gitmiş olacaklardı. (Cahit Kayra, Sevr Dosyası, s. 121)
Sayfa 221 - Alfa YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
D. Walder, İngiliz Hükümetinin çatışmalarını ve konferans düzenlemeye çabalarken karar alma sürecini anlatmaya devam ediyor. Bu tür yüksek diplomatik imkânları ile ilişkiyi kesip, Boğazlardaki askeri duruma dönüş isteğini ilk belirten Winston Churchill oldu. Kendisi, "Kuvvetsiz blöf denemelerine kesinlikle karşı olduğunu" açıkladı. General Harrington, şimdiki durum korunmak isteniyorsa, Boğazların her iki yakasının da elde bulundurulması gerektiğini belirtmişti. Churchill de aynı görüşteydi ve derhal takviye gönderilmesi gerekiyordu. Hâlâ bir liberal olan Churchill, halkın görüşüne saygılı olarak, "Liberallerin son vahşet olaylarından büyük çapta etkileneceğini, muhafazakârların da İngiliz bayrağının indirilmesini görmekten hoşlanmayacaklarını" düşündüğünü ekledi. Lord Curzon, Milletler Cemiyetinden söz etmişti. Churchill, Yunanistan, Sırbistan, Romanya gibi diğer ilgili devletler bir konferansa çağrılacaksa, bunlardan askeri birlik göndermelerinin de istenebileceğini düşünüyordu. Böylece "Türkler üç bayrak yerine altı bayrağa karşı çıkmak durumunda kalır, bu da bir çeşit Milletler Cemiyeti sayılabilirdi."
Sayfa 59 - Alfa YayıncılıkKitabı okudu
Müttefik kuvvetler, İstanbul'u itimat edebilecekleri tam teşekkül etmiş bir Türk hükümetine teslim etmeye hazır olabilir; ama farz edin ki reddettiler? "Başkentimize sahip olmalıyız. O durumda ordumla İstanbul üzerine yürümek zorunda kalırım ki, bu da birkaç günlük iştir. Müzakere yoluyla hâkimiyeti elde etmeyi daha çok tercih ederim, fakat tabiatıyla müddetsiz olarak bekleyemem." Mustafa Kemal'in zihnindeki öteki barış şartları, bağımsız bir Türkiye'nin ihlali olarak gördüğü kapitülasyonların kaldırılması, Anadolu sahillerini taciz edebilecek olan Yunan filosunun teslimi ve ricat ederken verdikleri hasara karşılık Yunanlılar tarafından tazminat ödenmesi idi. Mustafa Kemal, herhangi bir yerdeki barış konferansına katılmaya hazır, fakat konferans Türk topraklarında yapılmazsa, başkent Ankara'daki Milli Meclis buna müsaade etmeyeceğinden, kendisi bizzat katılamayacaktı.
Sayfa 52 - Alfa YayıncılıkKitabı okudu
Bilal Şimşir, İngiliz arşivlerinden derlediği Sakarya'dan İzmir'e, adlı önemli kitabında (s. 463 ve 472-473 'te), "Mustafa Kemal, üst üste parlak başarılarla devam eden Büyük Taarruzu, dünyanın gözünden mümkün olduğu kadar gizlemeyi tercih etmişti. Başkumandan Meydan Savaşı'nın kazanılmasına kadar geçen günlerde, Türk
Sayfa 35 - Alfa YayıncılıkKitabı okudu
1993: Galip Erdem, Türk Ocağının Ankara Şubesinde konferansa davet edildi. "Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri" başlıklı konferansta anons edilmesinin ardından kürsüye çıkan Erdem, "Türk milliyetçiliğinin tek meselesi yine Türk milliyetçileridir," deyip kürsüden indi. Bu konferans ile tarihe not düşülmüştü. #kitapşuuru #alıntı #binkitap
Sayfa 22 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.