275 syf.
·
Puan vermedi
·
25 saatte okudu
Merhaba , Sessiz Ev Cevdet Bey ve Oğullarından esintiler de taşıyan , kopukluklar yaşamış ve ilişkileri yolunda gitmeyen bir ailenin üçüncü kuşak çocukları ve o çocuklardan Nilgün ve Metin ile eskiden yakın arkadaşları olan Hasan karakterinide kapsayan bir babaanne ziyareti çevresinde ilerleyen güzel ve keyif verici bir okuma oldu. Geçmişin gölgesinde dışardan huzursuz klasik bir yaşlı gibi görünen babaanne ve Recep'in bağlantısıyla Orhan Pamuk bir dramı veya günahı belki de sonraki kuşağın yaşadıklarına sebep bir ilahi adalet şeklinde okura sunuyor.Öte yandan Hasan'ın kapıldığı siyasi kişilik Metin ve Nilgünle bir türlü yakalayamadığı o eski dostluk ve Metin'in de sevgisine cevap alamadığı Ceylan ve arkadaşları arasında kendine tam bir yer bulamayışı kitabın sonunu bağlıyor. #yapıkrediyayınları #orhanpamuk #orhanpamuksessizev #okudumbitti #okuduklarım #kitaptavsiyesi #kitapyorumu
Sessiz Ev
Sessiz EvOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20186,9bin okunma
Meşrutiyet
... meşrutiyet uygulamaları, işin esasına bakılırsa hiç de lehimize olmamış, Osmanlı İmp. yıkılış sürecini hızlandırmıştır. İşin açıkçası meşrutiyet gençliği, burada tecrübesizliğinin ve akılsızlığının kurbanı olmuş, üstelik meşrutiyeti istismar ile yıkıcı ve zararlı emellerini gerçekleştirmek isteyen iç ve dış çıkar gruplarına hizmet etmiştir.
Reklam
İsyan
Osmanlı tarihinde isyan ve ihtilallerde hep ordu ve öğrenciler kullanılır, günümüz Türkiye'sinde sık sık söylenen "Ordu-gençlik el ele!" sloganı en eski zamanlardan beri atılır dururdu.
Kimi yorumcular da romanın sadece bir imkânsız aşk trajedisi değil, topluma bir trajedi olduğunu ileri sürer. Roman bireysel bir krizi değil tam tersine toplumsal bir krizi işaret eder. Werther'in hastalığı, çağın hastalığıdır ve çıkışsizdır. “Roman bir akıl hastası'nın hikâyesidir” diyen James Sime, bu hastalığı bir kişinin değil çağın hastalığı olduğunu belirterek, romanın bir kişinin deği bir kuşağın dramı olarak anlaşılması gerektiğini şöyle izah eder: “Werther'in hastalığı bireyin değil, çağın hastalığıydı. Anlayışlı insanlar; inançlarının, gelenek ve göreneklerinin ötesinde yaşamış, etraflarındaki dünyaysa çürümeye yüz tutmuştu. Kendilerini geçmişin tahammül edilmez boyunduruğundan kurtarmaya çabalasalar da henüz eski düşünüş biçimlerinin yerine koyabilecekleri hiçbir şey ortaya çıkmamıştı. Hastalık derecesindeki duyarlılık ve aşın bir duygusallığın etkisiyle, aç benliğin! hiçbir zaman doyuma ulaşamadığı bı evrenin kocaman bir hata ve düzenbazlık olduğu sonucuna vardılar. Wett her'de Goethe, bu hastalığın köklerine iner.”
Türkiye'de herkes "tahammülsüzlük" ve "korku" içinde birbirine "düşman" gözüyle bakıyordu. Her şey "yaşasın" la başlayıp "kahrolsun"la bitiyor, her şey" siyah-beyaz ayrımı"na kilitleniyor.
Sayfa 298
Reklam
34 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.