– kendime yabancı bir sesle bir mucize olsun, o yarı sakat fahişe, insanlığın o son kırıntısı bana bir şans daha versin, bir kez daha geri dönsün diye Tanrı’ya yalvararak öylece durdum.
Bitti dediği anda yeniden başlarmış insan. Başka yerde başka şekilde başka hayatlarla: mutsuz, tedirgin ama yeniden… Ve bitti dediğinde durduğu zannettiği her şey; yeniden yepyeni güzellikler için çarpmaya devam edermiş, yani nefes alıyorsa insan umut var demekmiş…
Mustafa Kemal Atatürk, 1925 yılında toprağa seslenerek şöyle der:
"Yurt toprağı!
Sana her şey feda olsun.
Kutlu olan tek sensin.
Hepimiz senin için fedaiyiz.
Fakat sen, Türk Milleti’ni ebedi hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın.
Türk toprağı!
Sen, seni seven Türk milletinin mezarı değilsin.
Türk milleti için yaratıcılığını
+ Efendimiz siz boş adam değilsiniz, kusura bakmayın ama bugüne kadar nasıl göremediniz?
- Bakmakla görmek olric, bakmakla görmek aynı şey değiller. Ben sabırsızdım içimi karanlık bürümüştü, anlatılmak isteneni anlamıyordum. O bana hep bir mesaj veriyordu aslında ve beni hiç bırakmamıştı. Onu anlamadığımı gördükçe daha da üzülüyordu. Değer verdiği, sevdiği kişi tarafından anlaşılamamak ölümden farksızdı olric. Ne anlamı vardı ki olric, sevdiğin seni anlamıyorsa ne için uğraşıyordun ki? Onun çabasıda bendim tavrıyla, söylemleriyle olsun benim iyiliğimi istiyordu hep. Sonra kendini biraz çekiyordu benim anlamamı istiyordu. Ben bunu göremiyordum olric. Her şeyi bir kenarı bırakıp kalbinle bakmaya başlayınca anlıyorsun. Olric, öyle çok şey anlatıyormuş ki aslında, benim biraz yavaşlamam gerekiyormuş. Seviyorum olric. Daha iyi olsun istiyorum olric, elimden geleni yapmaya hazırım. Ben artık hafiflediğimi hissediyorum. Mucizeler gerçek olric buna inan. O benim başıma gelen bir mucize. O hayat gibi, ve onun için her şeye değer be olric.
Bir aşk kaç hayat eder ? Zor bir soru, zor bir mücadele. Merhaba arkadaşlar. Bana Romanın ilk sayfalarının sıkıcı olacağını söylemiştiler. Amma gerçekten okuduğum güzel romanlar arasında yer alıyor. Roman çok akıcı. Okudukça ne olacağı merakı veriyor. Ve çabuk bitirile bilir bir roman.
Matt ve Ellen’in aşkı gerçekten müthişti.
Amma hayat onları zor şartlarla karşılaştırdı. Ayrıldılar, bebeklerin kaybettiler amma kendilerini asla kaybetmediler. Yeniden bir araya geldiler. Evlendiler. Ellen hamile kaldı amma kaç defasında çocuk düştü. Çocuk onların çok büyük bir hayaliydi.
Ellenin komaya düşmesinden sonra Matt için hayat karardı. Amma tek umudu bebeyiydi. Evet bebeyi, Ellenin karnındaki bebeği. Ona hayat vermek için Elleyi 9 ay komada saklayan bir müthiş baba. Belki çoğu kişi bu fikirle razı olmaz amma ben bebeğin kurtaran bir babayı ayakta alkışlıyorum.
Evet Matt’da isterdi ki Elle iyi olsun. Amma geçirdiği kaza büyük olduğu için hayata tutunması bir mucize olurdu.
Ben çaresiz bir adam , seven bir koca, Elle’nin bir parçasını yaşatmak için mücadele eden bir baba gördüm. Sonlara doğru çok ağladım. Evet bir hayal ürünü amma her kesin başına gele bilecek bir durum…
Romandan söylemek istediyim bir özet şudur ki “Sevdiklerimizin değerini onları kaybettikten sonra değil yaşarken bilmemiz lazım”
Elle’de bunun gibi güzel bir söz söylemişti ”Bir şeyin değerini, onu kaybettiğimizde anlamamız çok acı değil mi ?”
Ve….
Bir gün her kes anlar, sevdiğinin kıymetini…
Ama gidince,
Ama bitince,
Ama ölünce…
Kısaca; İş,işten geçince!
Kessinlike tavsiye ederim
"...Allah'a inanmış ve O'na teslim olmuş iseniz O'na güvenin." (Yûnus:84) Önce Allah' a sonra kendine inan!
Yapacağın iş ne olursa olsun, inanmak bir işin yarısını değil neredeyse tamamını tamamlar.