Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Şarkı Masalı
Bu şarkının nağmeleri bir varmış Bir yokmuş da can tarlası sararmış Meğer bende feryat eden saatler Sende kalan günlerini ararmış
İnsanlar nasıl ölüyor bilir misiniz? Ansızın bir sendeleyişle, bir kalp duruşu ile değil. Annesinin ölümüyle, babasının ölümüyle, dostlarının, sevdiklerinin, kafe ve gönül arkadaşlarının ölümüyle her gün birer parça, birer parça, birer parça...
Reklam
Şeytan Dağı
Şeytan, varsak kızlarının güzelliğini kıskanarak onları baştan çıkarmağa karar vermiş. O zaman Varsak'ta hepsi birbirinden güzel 7 kız varmış. Şeytan, yakışıklı bir yiğit kılığına girerek aralarına sokulmuş. Elinde telleri gümüşten olan altın bir bağlama varmış. Öyle güzel çalıyormuş ki dinleyip de vurulmamak kaabil değilmiş. Her saz çalışta kızlara bir dizi inci veriyormuş. Bu inciler de büyülü imiş. Boynuna takan Şeytana aşık olurmuş. Kızlar birer birer gönül verip kendilerini öldürmüşler. Yedinci kıza bir şey olmamış. Şeytanın verdiği inciler onun boynunda bozarıp çakıl taşı olur, o da bunları geri verdikçe Şeytan deliye dönermiş. Bu böyle günlerce sürüp kıza bir şey olmayınca bu sefer Şeytan aşık olmuş. Yalvarıp yakarmağa başlamış. Kıza bir türlü tesir etmemiş. Bir gece bağlamasını çalarken telin biri kopmuş. Yenisini koyamamış. İkinci gece bir tel daha kopmuş. Yerine koyamamış. Üçüncü gece tek telle o kadar yanık, o kadar güzel çalmış ki bütün kurtlar kuşlar dinleyip ağlamışlar. Kıza yine bir şey olmamış. Bunu görüp de umutsuzluğa kapılan şeytan seni öyle sert vurmuş ki sonuncu tel de kopmuş. O da öfkeyle yere vurunca bağlamayı kırmış! Yedinci kız buna gülünce şeytan büsbütün çileden çıkmış. Başını alınca bu dağa kaçmış. Şeytan o zamandan beri bu dağda ağlıyor. Geceleri ağlaması işitilir. Fakat ters huylu yaratık olduğu için ağlaması gülmek şeklindedir. Çok ağladığı zaman kahkahalar duyulur. Herkes, şeytana yenilmeyen bu kızın tılsımını merak etmiş. Meğer kızın kalbi yokmuş.
Sayfa 129
"-Tanrı diye bir şey yoktur. -Ne vuruyorsun? Tanrı varmış, yokmuş bunun ne önemi var ki? Hiç kendinize sordunuz mu insanlık diye bir şey var mı yok mu diye?" Hayat Treni
"Aslında annem seni anlatıp durumuş çocukluğumda, meğer her masala seni anlatarak başlatmış. 'Bir varmış, bir yokmuş...' " - Cemal Süreya
Herkesin bir zamanı varmış, Oturdum bekledim koştum bekledim yavaşladım bekledim Bekledim bekledim bekledim neyi beklediğimi bilmeden, Artık bakıyorum geçiyorum duruyorum herkes değilmişim zamanım da yokmuş.
Reklam
Küçükken İmparatorluk Okulu'nda ezberlediğimiz ilk tekerlemedeki gibidir kâinatın özeti: "Bir varmış... Bir yokmuş..."
Düşünsenize ölmek yok! O zaman bu inanç sistemi olur muydu?
Adı bilinmeyen bir ülkede, dünya kuruldu kurulalı görülmemiş bir olay gerçekleşir: Ölüm, o güne kadar yerine getirdiği görevinden vazgeçer ve hiç kimse ölmez. Bir anda ülkeye dalga dalga yayılan sevinç çok geçmeden yerini hayalkırıklığı ve kaosa bırakır. İnsanların ölmemesi zamanın durduğu anlamına gelmemektedir, ezeli bir yaşlılıktır artık onları bekleyen. Hükümetten kiliseye, sağlık kurumlarından ailelere, şirketlerden mafyaya kadar herkes ölümün ortadan kalkmasının getirdiği sonuçlarla mücadele etmek zorundadır. Ancak ölüm, beklenmedik bir kimlikle ve umulmadık duygularla insanların arasına geri döner. Ölüm ve ölümsüzlük karşısında insanın şaşkınlığını, çelişkili tepkilerini ve ahlaki çöküşünü, edebi, toplumsal ve felsefi anlamda derinlikli bir biçimde işleyen José Saramago, geçici olanla ebedi olanı birbirinden ayıran kısa mesafenin meseli sayılacak Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş'u, başladığı gibi bitiriyor: "Ertesi gün hiç kimse ölmedi."
Sözcüklerin arasında da bir hiyerarşi, bir protokol ve hatta asalet unvanları vardır ya da tam tersine bazı sözcükler ayaktakımına mensup olduklarınını gösteren izler taşırlar.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.