Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kendime yönelik değerlendirmem, başka herhangi bir şeyden, sözgelimi dışsal bir başarıdan çok daha fazla sana bağlıydı. İlkokulun birinci sınıfını asla geçemeyeceğimi düşünüyordum, ama başardım, hatta dereceye bile girdim; ama liseye giriş sınavını kesinlikle başaramayacaktım, ama başardım, bu kez de lise birinci sınıfta kalacaktım kesinlikle, hayır sınıfta kalmadım ve bu başarılar hep böyle sürüp gitti. Buradan bir güven doğmadı gerçi, tersine ne kadar başarılı olursam, her şeyin o ölçüde kötü sonuçlanacağından emindim daima - ve senin umursamaz tavrında bunun mükemmel bir kanıtını buluyordum. Sık sık o korkunç öğretmenler kurulunun (lise en belirgin örnek yalnızca, ama çevremdeki tüm alanlarda benzer bir durum vardı) birinci sınıfı geçersem, o zaman ikinci sınıfta, onu da atlatırsam, bu kez üçüncü sınıfta, vs., bir eşi daha olmayan bu tüyler ürpertici vakayı, en yeteneksiz ve kesinlikle en bilgisiz öğrencinin ta bu sınıfa kadar çıkmayı nasıl başardığını araştırmak üzere toplandığı canlanıyordu zihnimde; şimdi bütün ilgi bana yönelmiş olduğu için, bu karabasandan kurtulan adil insanların kutlamaları arasında derhal çözülüyordum tabii. Böyle düşüncelerle yaşamak kolay değil bir çocuk için.
“Birinin önünde çıkacağı beş alçak merdiven basamağı, bir başkasının önünde ise tek ama o beş basamağın toplamı kadar yükseklikte bir basamak olması gibidir; birinci kişi yalnızca bu beş basamağın değil, daha yüzlercesinin ve binlercesinin üstesinden gelecektir, büyük ve çok yorucu bir yaşam sürmüş olacaktır, ancak çıktığı basamaklardan hiçbiri onun gözünde ikinci kişi için o tek, ilk, yüksek, sahip olduğu bütün güçleriyle tırmanılması olanaksız, ne yukarı ve elbette ne de dışına çıkabildiği basamağın taşıdığı anlamı taşımış olamayacaktır.”
Reklam
Birinin önünde çıkacağı beş alçak merdiven basamağı, bir başkasının önündeyse tek ama o beş basamağın toplamı kadar yükseklikte bir basamak olması gibidir bu; birinci kişi yalnızca bu beş basamağın değil, daha yüzlercesinin ve binlercesinin üstesinden gelecektir, büyük ve çok yorucu bir yaşam sürmüş olacaktır, ancak çıktığı basamaklardan hiçbiri onun gözünde ikinci kişi için o tek, ilk, yüksek, sahip olduğu bütün güçleriyle tırmanılması olanaksız, ne yukarı ve elbette ne de dışına çıkabildiği basamağın taşıdığı anlamı taşımış olamayacaktır.
Ölmeye karar vermesinin çok basit iki nedeni vardı, bunları açıklayan bir mektup bırakacak olsa pek çok kişinin ona hak vereceğinden hiç kuşkusu yoktu. Birinci neden: Yaşamındaki her şey hep aynıydı ve bir kez gençliği sona erdi mi hep yokuş aşağı gideceği belliydi: Yaşlılık, dönüşü olmayan izler bırakacak, hastalıklar birbirini kovalayacak, dostlar birer birer yok olacaktı. Yaşamını sürdürmekle hiçbir şey kazanmayacaktı, tam tersine acı çekme olasılığı hep artacaktı. İkinci neden daha felsefîydi: Veronika gazete okuyan, televizyon seyreden, dünyada olup bitenlerden haberli biriydi. Her şey yanlıştı ve kendisi herhangi bir şeyi düzeltebilecek durumda değildi bu, tamamıyla aciz olduğu duygusunu büyütüyordu içinde.
Sayfa 16 - Can YayınlarıKitabı okudu
Araba sefası sürenlerin başında Serasker Rıza Paşa’nın çapkın oğulları gelirdi. Zamanın kaç göç koşullarına rağmen hanımlar da kapalı arabalarda Fenerbahçe safasina can atar, bu arada arabadan arabaya işaretleşme, mektup verme, hatta tenha köşelerde buluşma gırla giderdi. Birinci Dünya Savaşı bu gezintilere son vermiş, mütarekede işgal kuvvetlerinden İngilizler, Fenerbahçe'ye balta olmuşlardı.
66. Mektup
Akıl bazı iyi’leri birinci planda tutar, bunları kararlı olarak elde etmeye çalışır: Yengi gibi, değerli evlatlar gibi, yurdun selameti gibi. Kimilerini de ikinci planda tutar. Bunlar ancak acı günlerde meydana çıkar: Büyük bir hastalığa soğukkanlılıkla katlanma, sürgün gibi. Kimi iyi’leri de orta planda tutar: Bunlar ne doğanın kurallarına uygundur ne de doğaya aykırıdır. Gereği gibi yürümek, derli toplu oturmak gibi. Çünkü oturmak ayakta durmaktan ya da yürümekten daha az doğaya uygun değildir. O iki üstün iyi, birbirine karşıttır. Birinciler doğaya uygundur, çocukların bağlılığından, yurdun selametiinden sevinç duymak gibi; ikinciler doğaya aykırıdır, işkencelere yiğitçe karşı koymak, içi yansa da susuzluğa katlanmak gibi.
Sayfa 228 - JaguarKitabı okuyor
Reklam
(Yavuz Sultan Selim’in annesi) Gülbahar bir yazı, mektup veya günlük bırakmadı. Bu tür birinci ağızdan kayıtların yokluğunda, hayatı ve dünya görüşünü belgeleyen vakfına sahip olduğumuz için şanslıyız, çünkü onun geçmiş biliminsanları tarafından tamamen tanınmayan başarıları bizim ilgimizi hak ediyor. Gülbahar’ın ebediyen bağışladığı binalar onun kişiliğini ve merakını açığa çıkarıyor. Öncelikle, Trabzon’un yoksul kesimini önemsediği anlaşılıyor. İmarethanesi açların karnını doyurdu, medresesi çocuklara ücretsiz eğitim verdi, inşa ettiği kütüphane içeri giren herkese bilgi sağladı.
Birinin önünde çıkacağı beş alçak merdiven basamağı, bir başkasının önündeyse tek ama o beş basamağın toplamı kadar yükseklikteki bir basamak olması gibidir bu; birinci kişi yalnızca bu beş basamağın değil, daha yüzlercesinin ve binlercesinin üstesinden gele­cektir , büyük ve çok yorucu bir yaşam sürmüş olacaktır , ancak çıktığı basamaklardan hiçbiri onun gözünde ikinci kişi için o tek, ilk, yüksek, sahip olduğu bütün güçleriyle tırmanılması olanaksız, ne yukarı ve elbette ne de dışına çıkabildiği basamağın taşıdığı anlamı taşımış olamaya­caktır.
Bedeli Çanakkale’de Altın Olarak Ödenecektir :)
Birinci Dünya Savas esnasinda garbın ve şarkın en çetin güçleriyle savaşmak zorunda kaldık. Dünya izlerine doğan bu son güneşin, son dinin, son koruyucusunun evlatları vatanları, dinleri İçin kanlarının, canlarının son demine dek savaştılar. Birçok cephede birçok düşmanla... Kimi zaman gırtlak gırtlağa, kimi zaman süngü süngüye. Bu cephelerden
Sayfa 63 - ÇamlıcaKitabı okuyor
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.