Ağaçların acıyı hissedebildiğini, hafızaları olduğunu ve ebeveyn ağaçların çocuklarıyla birlikte yaşadığını öğrendiğinizde artık onları sanki sıradan bir işmiş gibi devasa makinelerle kesip hayatlarını altüst edemiyorsunuz.
Bilmekle, beklemek arasındaki ayrılık, uzaklık, değişiklik; dimağımızla duygularımız arasındaki bu hayırlı gaflet, onu, teselli etmekle de kalmıyor, yaşatıyordu.
Ömer Ağın bir gün, şöyle, oh! diyip yan geldiğini görmedim. O, çalışmıyan, boş duran, aylak gezen insanlara karşı, kendi çalışkanlığını mazur göstermek ister gibi, boynunu bükerek, adeta bir suçlu sıkılganlığı ile:
-Çalışmadan duramam! der.
Erken kapitalizmin beklenmedik bir yan ürünü olan verem, makinelerin zehirlediği, işinden ve yerinden yurdundan ettiği insanların bağışıklık sistemlerine saldırmıştı yalnızca.
Veremden ölmenin romantik sayılabilecek hiçbir yanı yoktur. İrlandalı fabrika işçileri ölüme ağızları açık, nefes almaya çalışarak gittiler, ne düşen yaprakları ne de hüzünlü kadınları görecek halleri vardı.
Sağlıklı olduğum sürece Tanrıya gereksinim duymuyordum, bu nedenle de onu çok fazla düşünmüyordum. Ancak kanser tanısı, duygu dünyamın derinliklerine işlediğinde, bana yardım etmesi için Tanrıya yalvardım.