Rüzgâra karşı yokuş aşağı hızla giden bir bisikletli gibidir bellek. İstese de istemese de, üzerine tutunur, ağzından içeri girer, saçlarına karışır, tenine yapışır rüzgârın taşıdığı envai çeşit bilgi...
He’s every bit as terrifying as any serpent. I don’t care. I run into his arms.
Reklam
When an object is exactly like another, it is not exactly like it, it is a bit more exact.
Ağlamayı Öğrenin
Gidin, akşamları, yamru yumru evlerin yılankavi sınırladığı kuytu mahallelerde dolaşın; oralarda, sokak ortalarında ağlayan çocuklar göreceksiniz; onlardan ağlamayı öğrenin!.. Hastahane önlerinde, adliye koridorlarında, hapishane kapılarında, yazıhane eşiklerinde, maden kuyularında, tarla hendeklerinde. . . Daha nerelerde, nerelerde?. . Kansızlıktan kurumuş bir insanlık kaynaşıyor. Seyredin ve ağlamayı öğrenin! Bit pazarına uğrayın, oralarda yerlere serilen eşyaya bakın; ölen çocuğun minicik kazağını satmaya gelenle, bunu düşürmeye bakanın edâlarına dikkat edin; ağlamayı öğrenin! Hiçbir şey yapamazsanız, kırlara çıkın, kuş yuvalarını bozmak için ağaçlara tırmanan haylazlara katılın; cıvıl cıvıl imdat isteyen yavru kuşları, sonra, havada kıvrımlar çizerek acı acı çığlık koparan anne kuşu görün; ağlamayı öğrenin! Yavrusunu ensesinden dişleyip selâmete götüren uyuz ve topal kediye baksanız yeter. . . Ağlamayı öğrenin! Sakın, öğrenemeyiz, demeyin; ben öğrendiktensonra, siz nasıl öğrenemezsiniz?
Hayatta tahammül edemediği bir şey varsa, o da açlıktı...
Dostoyevski'nin bir roman kahramanı var: Raskolnikov. O da dünyaya düzen vermek için geldiğini sanır. Kendini Napolyon'a benzetir, daha doğrusu ona özenir. Napolyon, der, yüzbinlerin kanma girerken haklıydı da, ben bit kadar haysiyeti olmayan bir kocakarıyı öldürmüşüm ne çıkar? Böyle düşünür; neticedeyse yapıp yapabileceği şey bir cinayet işlemek olur.
Reklam
İnsanlar daima karmaşık sorunlarına basit bit çözüm bulmak için can atacak. Göremeyeceğin, dokunmayacağın, açıklayamayacağın ve değiştiremeyeceğin bir şeye inanmak, tam aksi bir şeye inanmaktan çok daha kolay. Kendine yani.
Sayfa 47
At one point, he let her breathe as he bit her chin before diving in for another taste, like he couldn’t get enough of her, like he needed her kiss to make it through, like she was salvation for his sins.
Nicedir fotokopiyle çoğaltılmışcasına birbirine benziyordu günler...
Kederden yataklak olduk bit artık kitap birey bit.
"...gül gibi sevilmişlerin, gül gibi sevilmemişleri anlayamayacağını düşünüyorum."
Sayfa 315 - Can Yayınları, 1. Baskı
Reklam
Unutacaksın, bir gün başka bir şey ararken, tesadüfen yeniden buluncaya değin…
"Pek çok hastayı iyileştiren Hippokrates, kendisi hastalanınca öldü. Khaldaios kavmi pek çok kişinin ölümlerini önceden bildi, ama onlar da kaderlerine teslim oldu sonunda. Onca şehri pek çok defa yerle bir eden ve savaş alanında on binden fazla süvariyi, piyadeyi öldüren Aleksandros, Pompeius ve Gaius Caesarn da günün birinde yaşamın sonuna geldiler. Dünyanın ateşle yanıp yıkılacağına dair onca nutuk atan Herakleitos, her yanı su toplamış, tezeğe bulanmış olarak öldü. Bir bit türü Demokritos'u, bir diğer bit türüyse Sokrates'i öldürdü. Ne demek bütün bunlar? Gemiye bindin, yelken açtın, kıyıya yanaştın, karaya çıktın. Eğer gerçekten başka bir yaşam içinse, orada da tanrılar var. Eğer hissizlik içinse haz ve acı birden kesilecek, aşağı olmasına rağmen hizmette kusur etmediğin bedenin boyunduruğundan kurtulacaksın. Çünkü ilki zeka ve ilahi güç, ikincisiyse toprak ve çürümüş kandır."
Meryem'in yapması gereken tek şey, hiç bir şey yapmadan beklemek ve beklerken neyi beklediğini aklından çıkarmamaktı.. Buna "sabretmek" deniyordu..
"A bit of sass, if it was intelligent sass, could liven up any scene."
ve bir gün her şey bitti... o kadar basit, o kadar kati bit şekilde bitti ki, ilk anda işin azametini anlamak benim için mümkün olmadı...