Buradan hareketle Jahr “Biyo-psişikten biyo-etiğe doğru yalnızca bir adım vardır, eş deyişle ahlaki yükümlülük varsayımı yalnızca insanlara yönelik değil, yaşayan tüm formlara yöneliktir” (Jahr, 2010, s.227) sonucuna varır. Jahr’ın varmış olduğu sonuç aslında bu tarz deneylerin canlıları tanımamızı ve bu tanıma ile ahlaki norm ve
davranışlarımızı değiştirme talebidir. Günümüz canlı merkezci düşünürleri de Jahr ile hem fikirdirler. Örneğin Paul Taylor, her canlının bir iyisi olduğunu ve bizlerin o
canlının iyisini bilmediğimizden dolayı ona zarar verebileceğimizi düşünür. Bu bakış
açısı tamamen biyoloji bilgisine dayanır, çünkü Taylor “insan dışı bireysel bir
organizmanın iyiliğini, onun biyolojik gücünü en yüksek seviyeye doğru geliştirme olarak düşünebileceğimizi” (Taylor, 1981, s. 199) söyler. Aynı şekilde Lawrence E. Johnson her canlının bir çıkarı olduğunu ve bu çıkarla bağlantılı olarak değerlendirilmeleri gerektiğini belirtir. Dolayısıyla “öncelikle insan dışı varlıkları tanımamız gerekmektedir ki, böylece onların çıkarlarını da anlayabilelim” (Johnson,1991, s. 8). Dolayısıyla insan merkezci bakış açısı canlı merkezci bakış açısına göre çok
daha kısıtlı bir açıdan dünyayı ve doğayı yorumlamaktadır. Jahr’ın hedefi de bu bakış açısını bilim vasıtasıyla genişletmektir.