HULÂSATÜ’L-HAKÂYIK VE MEKTÛBÂT-I HÂCE MUHAMMED LUTFÎ M. NİHAT MALKOÇ “Hulâsatü’l Hakâyık” Erzurumlu Hâce Muhammed Lutfî(Alvarlı Efe Hazretleri)’nin en önemli eseridir. Bu kitapta Efe Hazretlerinin birbirinden derin mânâlı âşıkâne, ârifâne, âlimâne, mürşidâne şiirleri bir araya getirilmiştir. Bu şiirlere baktığımızda çoğunun Divan
Tahammül Kalmadı.
Bakın, burası kitap okuyanların olduğu bir topluluk. Okuyan insanların başkalarının görüşüne saygılı olması gerekirken, kendinden olmayanı cahil gören, kendisi gibi düşünmeyeni saygısızca eleştiren, üslubuna dikkat etmeyen işi hakaret boyutuna taşıyan insanların olduğu bir uygulama olmaya başladı. Kitaplardan, edebiyattan konuşmak yerine toplumu ayrıştıran konularda tartışmalar başlatmak, insanların inançlarıyla dalga geçmenin maksadı ne olabilir gerçekten anlamıyorum. Farklı düşünüyor olabilirsiniz herkes aynı düşünmek zorunda değil fakat saygılı olmazsanız saygı göremezsiniz. Şimdi bunları yazdım ama edebiyatçılarimız bile bu ayrımı yapıyor kendi halkına aptal yakıştırmasını yapan halktan kopuk yazarları okuyan insanlardan birşey beklemek te bizim aptallığımız olsa gerek. İnsan önce kendini bilmeli, iletişime muhabbete açık olmalı, okuyan insan öğrenmeye açık olmalı ve en önemlisi mütevazi olmalı, kıymet bilmeli insanlara kıymet vermelidir. Bu satırları yazarken Yunus Emre'nin şu dizesiyle başlayan şiiri geliyor aklıma: İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsin Ya nice okumaktır Sürç-i lisan ettiysek affola, sadece uygulamayı amacı dışında kullanan hakaret ve küfür eden insanlar beni de tahammülsüzleştirdi...
Reklam
Necip Fazıl İçin Söylenenler...
«— Fransız edebiyatında Baudelaire, Verlaine nasıl bir yeni ürperişse bizim edebiyatımızda da Necip Fazıl o kadar başka bir görünüştür. Duyuş ve lirizm bakımından kendi içimizde hiçbir üstadı yoktur. Onun getirdiği duyguları Hâmit ve Fikret te bilmezlerdi. Gerçi bizim edebiyatımızda ötedenberi ferdî ruhun şiiri vardır, fakat Necib'in getirdiği yeni ürperişten mahrumdur. Garpte Hugo, Byron, Shakespare, bizde Hâmit, Fikret, Kemal, parlak ve gürültülü bir şiirin sahibidirler. Necip Fazıl'ın şiiri, Baudelaire'in, Verlaine'in ruhu gibi, gürültüden, sesten, hattâ tabiîlikten kaçan bir ruhtur. Bizim eskilerden Fuzulî ve Yunus onu biraz andırabilir.» / Vasfi Mahir KOCATÜRK
tüm sanatların özü şiirdir / ahmet uluçay
Tüm sanatların özü şiirdir. Mimarlar şiirini taşla yazar. Ressamlar renklerle, romancılar sözcüklerle yazar. Sinemacının şiiri görüntülerdir. Yunus Emre, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal şiir yerine sinema ile söyleme olanağı bulsalardı mutlaka bizim gibi çekerlerdi.
"ANLAŞILMAK MI İSTER, NEDİR, BİR ŞAİR NE EYLER ŞİİRİYLE?.."
- "... Tabiat, atomlarına varana kadar sürekli gerilim yani dans halindedir. Kızılderili için şarkı ya da şiir, hayatı kutsayan ruhun soluğudur. Kızılderili bunun için önemli anlarda şarkı söyleyerek dans eder. Kutsal soluğun ritmiyle aynı ritmi yakalamak için. O ışıma anlarında hem geçmiş hem gelecek bir nur tablosu olarak önünde belirir.
Pir Sultan Abdal'a Selam (Sabahattin EYUBOĞLU)
Şiirleri sağlıklarında yazıya geçmemiş eski halk şairlerimizden hiçbirinin hiçbir şiiri için, kendi ağzından çıktığı kesinlikle söylenemez. Ölümünden sonra halkın ağzından derlenmiş şiirlerde hangi sözlerin hangi sözlere katıldığını kestirebilmek için şairin kimliği, kişiliği üstüne su götürmez belgeler, tanıklıklar bulunması gerekir. Oysa, Yunus
Reklam
19 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.