Aşk, Ahab’ın okunu kalbine doğrultmuş askerlerin karşısında bulunmaktan daha korkulur bir deneyim olabilirdi; ok hedefini bulmuş olsa ölüp kurtulurdu - gerisi de Tanrı’ya kalırdı. Ama hedefini bulan aşk olursa, bunun sonuçlarına katlanacak olan kendisiydi.
Rahip, insanların icat ettiği imha silahları arasında en korkunç - ve en güçlü - olanının “söz” olduğunu biliyordu. Hançerler ile mızraklar kan izi bırakıyordu; oklar uzaktan fark ediliyordu; zehirlere gelince, sonunda onlar da ayırt ediliyor, etkileri ortadan kaldırılabiliyordu. Ne var ki söz, iz bırakmadan yok ediyordu.
Dereler ve bitkiler gibi, ruhlar da bir başka yağmura gerek duyuyordu; umut, inanç, yaşam amacı. Bunlar olmazsa, beden yaşamayı sürdürse bile ruh ölüyordu; o zaman insanlar şunu söyleyebilirdi: “ Burada, bu bedenin içinde, vaktiyle bir insan varmış.”
Yaşımız, bir hayvana duyduğumuz sevgi, ilgi, yakınlık, ne
olursa olsun, ilk bileceğimiz, usumuza yerleştireceğimiz şudur: Evimize bir oyuncak değil, "çevre düzenimiz"in bir parçası olacak bir şey, bir nesne değil, bir canlı alıyoruz.