"Derler ki Sir Isaac Newton, kendini büyük ve keşfedilmemiş gerçekler okyanusunun kıyısında deniz kabuğu toplayan bir çocuk gibi hissettiğini söylermiş."
*Hikâyelerimin kahramanı ben değildim. Kendim söz konusu olunca, hayat bana çok sıradan bir hadise gibi görünürdü. Romantik acıların, harika olayların benim hisseme düşeceğini tahayyül edemiyordum, ama kendi kimliğime hapsolmuş değildim; saatlerimi o yaşımda bana kendi hislerimden daha ilginç gelen yaratılarla doldurabiliyordum."
"Yetişkinlerin savaştığı, bombalar attığı, birbirini kesip doğradığı, acımasızlığın kol gezdiği bir dünyada gençlerin yurtsever, dine bağlı, uslu, terbiyeli olmaları söz konusu değildir."
"Biliyor musun" dedi, "şu an çok üzgünüm. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. Bağıra bağıra, kafamı şu demirlere vura vura. Ama bunları yapacak kadar kendimden geçemeyeceğimi de biliyorum. O kadar üzgünüm ki ağlayamayacak bir haldeyim. O kadar mutsuzum ki dondum."
"Boğaz köprüsünü gördüler. Üzerinden yüzlerce ışıklı hayatın geçtiği köprünün o an ikiye bölünerek yıkılması ve arabaların denize dökülen bir şelaleye dönüşmesi için yalvarabilecekleri bir muhattap düşündüler ama akıllarına bir şey gelmedi. Tanrı'yı unutmuşlardı. Onun da piçleri unuttuğu gibi."
"Yaşamayı bırakmış her insan gibi piçler de diğer insanların ayakları altında er ya da geç çiğnenirler. Çünkü hayat tek taraflı sözleşme iptallerinin cezasını tereddütsüz verir. Ceza, yaşıyormuş taklidi yapmaya mahkum olmaktır. Bir insanın tanıyabileceği en şiddetli acının kaynağıdır. Müebbet hayat mahkumiyeti. Tek kaçışı ölüm olan bir hapishane. Piçler kaçmaktan korkanlardır. Ne evlerinden, ne de mahkum edildikleri hayatlardan kaçabilirler. Zamanın gardiyan olduğu hapishanede diğerlerinden hızlı davranıp kendilerine tecavüz eder ve çürürler. Çürüğe çıkmış insanlar olarak, piçler sadece korkar ve konuşurlar. Dünya üzerinde sağır, dilsiz, kör, sakat piç yoktur. Çünkü piç olmak için sağlıklı gözlere sahip olup görmemek, sağlıklı kulaklara sahip olup duymamak, sağlıklı bir bedene sahip olup yaşamamak gerekir. Sadece mükemmel insan adayları piçe dönüşebilir. Çünkü çok mutsuz sonların birinci şartı çok mutlu başlangıçlardır."
"Kendimi beyaz kadranlı, Romen rakamlı bir duvar saatindeki saniye çubuğu gibi hissediyorum. Sadece dönüyorum. Zamanın kendisiyim. Geçiyorum."
Cenk'in dudaklarından geceye damlayan her kelimeyi diğer üç piç içti. Hepsi de birer saniye çubuğuna dönüştü. Her saniye sağa doğru kayan siyah ince bir çubuk. Piçler zaman oldu. Geçip gittiler. Evlerin, arabaların, ağaçların önünden. Geçtiler. Bir kaldırımdan diğerine. Sokak lambalarıyla beraber yaşlandılar. Onun dışında hiçbir şey yapmadılar. Çünkü onlar birer saniye çubuğuydu ve tek işleri geleceğe düşmekti. Yirmi dört saatlik bir mesai. Yaşamaya zamanları yoktu çünkü zamanın kendisi olmuşlardı.
Geçip gittiler. Saniyeler, dakikalar, piçler.
"Bir dahi olduğumu ne zaman anladım, biliyor musun? Kendimi tüketmek için her şeyi yapmama rağmen kendimi bitiremeyeceğimi anladığım gün. Oysa kendimi harcamak için her şeyi yaptım. İçki içtim, hem de çok. Yeteneklerimi keskinleştirmek için en ufak bir uğraşta bulunmadım, sahip olduklarımın değerini arttırmak için hiçbir şey yapmadım ama hala buradayım ve herkesten daha zekiyim. Beynim bir atom reaktörü gibi çalışıyor. Kendime verdiğim bu kadar zarardan sonra hala çalışıyor. Bitiremiyorum. Kendimi bitiremiyorum. Demek ki bir dahiyim. Çünkü kendimi harcıyorum, harcıyorum ama bitmiyorum!"
"Biliyor musun Barbaros, bazen ne düşünüyorum? Yaşamaya büyük bir yeteneğim olduğunu düşünüyorum.Yani nasıl yaşanması gerektiğini çok iyi biliyorum. İyi hayat nasıl geçirilir, çok iyi biliyorum. Ama ilgimi çekmiyor.Yani yaşamaya büyük bir yeteneğim var ama ilgimi çekmiyor."