Khaled Hosseini bu romanında Afganistan' da yaşanan savaşın, insanların hayatlarını nasıl mahvettiğini, Meryem ve Leyla adındaki iki kadının yaşadıkları üzerinden bizlere anlatıyor.
Meryem, hayata şanssız başlayan bir çocuktur. Evlilik dışı bir birliktelik sonucunda dünyaya gelmiştir. Annesi ile birlikte bir kulübede dışlanmış bir şekilde yaşamaktadır. Binbir umutla gittiği babasının evinden geri çevrilecek, döndüğünde ise annesini bir ipin ucunda cansız sallanırken bulacaktır. Ve Meryem, artık kimsesiz kalmıştır.
Leyla ise kendisini çokça seven bir babaya sahiptir. Mutlu bir hayat sürmektedir. Ta ki abileri savaşa katılana kadar... Leyla'nın abileri savaşa gittikten sonra annesi, Leyla'nın da kendisinin bir evladı olduğunu unutur. Kendini bir odaya kapatır ve uyuyarak bütün sorumluluklarından kaçmaya çalışır. Leyla'nın tek tesellisi beraber büyüdüğü, sonra da aşık olduğu Tarık'tır.
Savaşın, Afganistan toprakları üzerine bir karabasan gibi çökmesi ile dengeler tamamen bozulur. Savaş, tüm yıkıcılığıyla insanlardan bir çok şey alıp götürür. Geride sadece acı... Leyla ve Meryem'in hayatları bu noktada kesişir. Ve birbirlerine kol kanat gererek mücadele etmeye devam ederler.
İki kadının kesişen, acılarla dolu hayatı...
Gözleriniz dolu dolu okuyacağınız, elinizden bırakmayacağınız bir eser.
Khaled Hosseini eseriyle geldim. Öncelikle kitabın isminin nereden geldiği hakkında küçük bir bilgi vereyim.
Kitabın ismi 17. yy. İran şairi 
Saib Təbrizi 'nin bir şiirinden alıntıdır.
"Bu kentin ne çatılarını ışıldatan ayları sayabilirsin,
Ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi."
İşte yazar bu ikinci dizeden
