varoluşçu terapi yönetimini kurgusal edebiyatla harmanlayan yalom'un Nietzsche Ağladığında kitabı ile Nietzscheci felsefeyi, bu eseriyle de Schopenhauerci felsefeyi işliyor olay örgüsü içinde. terapist - hasta ilişkisini öyle işlemiş ki, nakış işlemesinin görünen kısmının güzelliği ile terapisti, örgünün diğer tarafında iplerin birbirine nasıl geçtiğini gösteren kısmıyla hastayı ele almış. terapist de hasta da Schopenhauer'dir aslında.
kitabın diğer bölümü olan grup terapisi ise ölüm ve ölüm korkusu üzerine. neden korkulur ki ölümden? yakında ölecek olsanız nasıl yaşardınız? hayat nedir? gibi sorular altında Schopenhauer işleniyor.
kendi fikrimce ölümün acıların sonu olacağını kestirdiğinde insan, dört elle sarılıyor ona. ölüm korkusunun temel kaynağı ise benliğini hiç keşfetmemiş, insan ve toplum analizi yapmaya gerek duymamış, 'kendine duyarsız' insanların ekseriyetiyle yaşayacağı duygu olabilir diye düşünüyorum. çünkü tamamen kaygı* ekseninde yaşarlar. bundan sıyrılmaya çalışanlar ise din olgusuna sarılıyor ve ikinci bir hata yapıyor. çünkü ölüm korkusundan kurtarmaz aksine daha da körükler. bu noktada insanın temel ihtiyacı felsefedir. kendini sorgulaması ve hayat üzerine düşünmesi insanı tüm kaygılarından kurtarır. Schopenhauer da tam olarak bunu anlatır insanoğluna.
''Schopenhauer yalnızlığı'' desem hayata dair bir çok realitenin cevabı olabilir bu deyim.
eser çok güzel... okuyun okutun derim.