Max Weber'in ( 1864-1920) klasik açıklamasına göre sosyal organizasyonun güvenilir, verimli ve bunların üstünde rasyonel yolu olarak bürokrasi, atama ve terfilerin profesyonel kriterlere dayandığı kurallara bağlı yönetilen davranış, düzenli bir hiyerarşi ve gayrişahsi otorite sistemi gibi özelliklere sahipti.
Babamla birlikte Zahid'i birkaç sefer ziyaret etmiş olmamıza rağmen ne onunla ne de tarikatıyla yakın bağlarımız yoktu. Babamdan 22 yaş büyüktü ve babamın tersine o iyi kurulmuş bir tarikatın lideriydi. Zahid, babamın itibarının farkındaydı. Babamın öğrencileri bile kendisine Arapça ve Sünni fıkıh dersleri verebilirdi. Zahid ve Sadreddin
"Bürokrasinin insanı yabancılaştıran tarafının da ilk olarak aileden başladığını öne sürer. Bürokrasi yasa, yargı, suçlama ve insanın kişiliğini yok sayma durumu gibi eylemleri gerçekleştirme gücünü aileden almaktadır. Çünkü otorite ilk olarak ailede başlar ve kişiyi olmak istediğinin dışında bir karaktere doğru dönüştürür. Beklentilerin dışında bir durumla karşılaşılınca bunu bir tehdit olarak algıladıkları gibi aynı zamanda en ufak bir sorunda hemen sırt dönerler. Tıpkı sosyal dışlanma ve yabancılaşmanın toplum içinde bir salgın gibi yayılıp iletişimsizliği tetiklemesi gibi, ailedeki otorite de aile içi ilişkileri olumsuz bir biçimde şekillendirir."
Bilinen bütün toplumlarda parada gözü olan insanlar olmuştur, ama ender olan, belki de tek olan, bu isteğin fetihle, spekülasyonla ya da serüvenle değil, disiplin ve bilimle doyuma ulaşma eğilimidir.
Weber için modern dünyada bürokratikleşmekten başka alternatif yoktur: "Bürokratik yönetimin üstünlüğünün başlıca kaynağı, modern teknoloji ve malların üretimindeki iş yöntemlerinin gelişmesi ile ayrılmaz bir bütün haline gelen teknik bilgide yatar. Bu bakımdan ekonomik sistemin kapitalist ya da sosyalist bir temelde örgütlenip örgütlenmemesinin bir önemi yoktur."
Giddens (1992; 25), Weber'in siyasi yazılarındaki değerlendirmeleri şu şekilde tasnif etmektedir:
1. Alman politikasının karşılaştığı en manidar problemler "Bismarck büyüsü"nde ortaya çıkmaktadır. Almanya siyasi birliğinin düşüşü, devleti, muktedir bir siyasi liderlik kıtlığına mahkum eden bir Kayzer'in hakimiyeti altına almıştır.
2.
Yüzyılımız, devlet, iş çevresi ve işçi sendikalarında, hiyerarşik olarak organize edilmiş bürokrasiler çağıdır. Bürokrasi; insanı ve nesneyi bir tutarak yönetir. Belirli ilkeleri izler, özellikle bilanço, sayıya dökme, maksimum randıman, kâr gibi ekonomik ilkeleri; ve görevlerini gerçekte bu ilkelerle programlanmış bir bilgisayar esasıyla yerine getirir. Kişi; sayılaşır, kendini bir nesneye dönüştürür. Ama ortada açıkça işleyen bir otorite olmadığından yeni insan itaate «zorlanmadığından», kişi gönüllü davranıyor olmanın, yalnızca «akılcı» bir otoriteyi izlediğinin yanılsamasını taşır. «Akla uygun olana» kim karşı gelebilir? Bilgi- sayar-bürokrasisine kim itaatsizlik edebilir? İtaat ettiğinin ayırdına bile varamadıktan sonra kim itaatsizlik edebilir ki?
Güç, bir sosyal ilişki içinde, bir aktörün hangi temele dayanırsa dayansın, direnmeyle karşılaşsa bile istediğini yapabilme konumunda olma ihtimalini ifade eder.