Albert Camus kişinin içindeki tüm düşünceler ve hislerin karmakarışık hale geldiği, üzerinden zaman geçip de en altta kalanların tamamen unutulduğu bir yerden istediği duyguyu, istediği gibi çıkarıverip öyle etkileyici tasvirlerle sunuyor ki, kalakalıyorsunuz. Neredeyse her sayfada aklımdan geçen cümle şu oldu: “Tam olarak bu, evet!”
Camus benim yerime, hatta 2020’yi yaşayan hemen herkesin yerine o sıkışıp kalmışlığımızı, kendimize sürgünümüzü yıllar öncesinden capcanlı bir şekilde anlatmış resmen. Etkilenmemek elde değil. Çok fazla tanıdık hisler, olaylar ve tecrübeler var. Pandemiden önce okusam kendime bu kadar yakın hisseder miydim bilmiyorum.
Veba kurgusunun arkasında ölüm, umutsuzluk, cinayet, cinayete sessiz kalınması, inanç gibi konulara vurgu yapmış. Asıl vebanın hepimizin içinde olduğu ve asıl savaşmamız gerekenin o olduğu mesajını böyle kusursuz bir kurguyla işlemesi harikaydı gerçekten.
Sanırım çeviriden olsa gerek bazı cümleler beni biraz yordu ama bu kitabın akıcılığından pek bir şey kaybettirmiyor. Sonuna gelene dek merakla okutuyor kendini.