Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Davut

Davut
@c_engaver
Bilgisayar Mühendisi
Lisans
43 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
ALAMADIM EYVAH
“Babaaa...” diye koştu oğlan. Baba olmayı bilmiyordu bu herif. Bir oğlana baktı, bir de dedeye. Gözleriyle durdurdu çocuğu. Bildiği her şeyi unutturdu. “Baba deme bana!” O günden sonra “ağbi” dedi.
İletişim Yayınları
Reklam
kar yanığı
Kar üzerine çizilmiş iki çizgi olurdu tren yolu; başı kesik söğütlerin, dul kavakların yanından, kar tutmamış kayalıkların yamacından geçer, puslu bir dönemeçte kendi kendini silerdi.
İletişim Yayınları
kar yanığı
Bir önceki, ondan önceki, ondan da önceki sabahlardan kalma sözlerdi bunlar. Sobadan başka hiçbir şeyin öneminin olmadığı bu odada sanki az önce kendileri konuşmamış da, bu sözler, sobanın çıtırtısından, çaydanlığın buğusundan ve puslu camların gerisindeki kurşunkalemle çizilmişçesine kıpırtısız duran ağaçların çıplaklığından sıyrılıp ortada dolaşmaya başlamış gibi gelirdi adama.
İletişim Yayınları

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Göğün yenisi
İstanbul uğulduyordu kuşun duruşunda. Öyle bir duruşu vardı ki, filmlerde izlediğimiz İstanbul’un vapur düdükleri, martı çığlıkları onun sakin kıpırdanışlarının gerisinde usuldan yankılanıyordu adeta, koca koca camilerin kurşun kubbeleri tüylerinin altında kabarıyordu.
İletişim Yayınları
Yabandan Gel Yabandan
[...] sırtından indirdiği yorgunluğa yaslanır gibi tahta iskemlenin arkalığına dayandı.
İletişim Yayınları
Reklam
[...] sırtüstü yatmış bulutlardan, kendi ışıklarının bolluğundan gözleri kamaşan çiçeklerden, birbirlerine sıkıntıyla bakan duvarlardan ses geldi [...]
İletişim Yayınları
Evleri ya da dükkânlarında televizyon ve cep telefonlarının genişlettiği başka bir dünyaya taşınmıştı herkes.
İletişim Yayınları
Ölüm sayesinde hayatına canlılık gelmişti Afiye’nin.
İletişim Yayınları
Dora Greenfield kocasını terk etti, çünkü ondan korkuyor­du. Altı ay sonra ona dönmeye yine aynı nedenle karar verdi.
Sayfa 5 - İmge Kitabevi
Deli, uygarlığın anti-kahramanı olacaktır. Standartlaştırma ve totalitarizmin her yere ve her şeye nüfuz etmesine rağmen hala deli olmayı başarabilenler, gerçekten çok güçlü ve eşsiz bireylerdir. "Deli" sözcüğünü hafife almamalı, çünkü bu ayrıcalık pek az insana verilebilir. Beraberinde çok büyük acılar getiren bir ayrıcalıktır bu. Bu acılar nadiren hafifletilebilir. Deli öylesine yalnızdır ki tuttuğu yolda, dünya ve evrenle duygu birliği içinde olsa bile, övgü ve cezanın da ötesindedir o.
Sayfa 61 - İletişim Yayınları
Reklam
Kendi günlük yaşamlarımız da kolektif cinneti nasıl savunduğumuzu gösteren basit örneklerle dolu. Hızlı, daha hızlı arabalar imal etmek ve satın almak için milyarlar harcarken, bir yandan da hız limitini denetlemeye ve azaltmaya çalışıyoruz. Yeryüzünde yaşayabileceğimiz bir sürü yer olduğu halde o kadar sıkışıp kaldık ki ne zaman yürüyüp ne zaman duracağımızı gösteren ışıklara muhtacız.
Sayfa 57 - İletişim Yay
Yaşama mekânının düzenlenmesi, duygularımıza da hükmeder. Başka bir eve gittiğinizde yatak odasına kabul edilirseniz, hisleriniz, oturma odasında karşılandığımız zamankinden farklı olacaktır. Aynı şekilde, mutfağa buyur edildiğinizde de bambaşka duygular içinde olacaksınızdır. Buna uygun olarak, sohbet konusu, ilişkinin sınırları, kendinizden çok mekân tarafından belirlenmiş olacaktır. Yemek odasında uygunsuz sayılan bazı sohbetler, oturma odasında pekâlâ eğlenceli sayılabilir.
Sayfa 70 - İletişim Yay
Mekânın en etkili biçimde kullanıldığı apartman dairesi modeli, totaliter bir düzenlemeyi yansıtır. Bu plan, milyonlarca insanın tıpatıp aynı hareketleri yapıp, tıpatıp aynı çevreye tabi olarak yaşaması sonucunu doğurur. Mekânın bu özel düzenlemesi neyin nerede yapılacağını dikte ettiğinden, aynı çatı altında yaşayanların birliktelik duygusunu da ortadan kaldırır.
Sayfa 67 - İletişim Yayınları
Peki, ya aşkın karşılığı olan hiçbir sözcük olmasaydı? O zaman aşk olmayacak mıydı yani? Aşk duyulmayacak mıydı o zaman? Aşk, sözden önce de vardı.
Sayfa 37 - İletişim Yayınları
Tüm duyularımızın toplamından da yoğun kavramlar, her nasılsa, sözcüklere teslim ediliyor. Türümüzün en karmaşık ve en zengin deneyimlerinden biri olan aşkta örneğin, "seni seviyorum" sözcükleri, bakıştan, temastan, kokudan ve aşkı ifade eden çeşitli seslerden çok daha büyük önem kazanmıştır. Duyularımızın ortak yaşanmışlığı aracılığıyla aşkı paylaşmaktansa, ona sözcüklerle sahip çıkmaya çalışıyoruz. Her aşk farklı olduğuna göre (farklı kokular, farklı dokunma biçimleri, farklı psikolojik roller), her aşkta, paylaşılan sözcükler de farklı olur, diye düşünü­ yor insan. Ama, hayır! Kalıp sözcükler, yaşadıklarımızdan daha önemli. Ve "seni seviyorum" tümcesindeki totaliter sahiplenme, tüm aşk deneyimlerini standartlaştırıyor. Aşkı nicelleştiriyor. Bu tümceyi, aşkı aritmetiğe dökmek için kullanıyoruz: "Ben, üç kere âşık oldum." Aşkın söz aracılığıyla sahiplenilmesi ve nicelleştirilmesi, aşkın çok renkli ve çok dilli olduğu yaşanmışlığına aykırıdır; onun insandan insana ve deneyimden deneyime değiştiği gerçeğine ters düşer.
Sayfa 36 - İletişim Yayınları
120 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.