Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

H Ç

İsa'nın ya da Musa'nın sözlerinin düz anlamından kuşkulanırsanız çok kişinin düşmanlığını kazanırsınız, ama şu da bir gerçektir ki İsa ya da Musa bugün, tanınmadan, çok yıllar önce söyledikleri aynı sözleri söyleyerek ortaya çıksalard, akıl dengelerinden şüphe edilirdi. Bunun nedeni İsa ya da Musa'nın söylediklerinin yanlış olması ya da modern toplumun yanılgı içinde bulunması değil, onların bulup insanlara açıkladıkları yolların artık elverişliliğini ve anlaşılabilirliğini yitirmiş olmasıdır. "Yukarıdaki cennet", uzay çağı bilincinin, "'yukarısı' neresi?" Diye sormasıyla silikleşir. Ama dilsel katılık yüzünden, eski yolların her zamanki anlamını yitirmeleri ve neredeyse kapanmaları, dağın artık yok olduğu anlamına gelmez. Dağ vardır ve bilinç var olduğu sürece de var olacaktır.
Reklam
Klasik akılcılığa başarılı bir eleştiri
- "Teknoloji ve sanat hakkında tüm söylediklerim kendi yaşamımdan gelen modelin bir bölümüdür. Heralde başka birçok kişinin de aşmaya çalıştığı bir şeyin aşılmasını temsil ediyor bu model." - "Nedir o?" - "Nasıl desem, bu ne sanat ne de teknoloji. Bu, akılla duygunun bir tür birleşmezliği. Teknolojide yanlış olan şey
"Gideceğin yere ve olduğun yere bakınca hiçbir anlam çıkmıyor, ama geriye, bir zamanlar olduğun yere baktığında bir model belirmeye başlıyor. Ve ileriye, bu modeli izleyerek bakarsan bazı şeyleri yakalayabiliyorsun."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tüm Doğu dinlerinde büyük değer verilen ortak şey, Sanskrit Tat tvam asi (Sen busun) doktrinidir; düşündüğün her şeyin sen olduğunu, anladığını düşündüğün her şeyin bir bütün olduğunu savunur. Bu bölünmemişliği tümüyle anlamak, aydınlanmak demektir.
(Phaedrus) Kant'ın estetiğini önce düş kırıklığı, sonra da öfke ile okudu. "Güzel" hakkında belirtilen görüşlerin kendisi ona çirkin geldi; çirkinlik öyle derin ve öyle geniş kapsamlıydı ki ona nereden saldırmaya başlayacağı ya da ondan nasıl kurtulmaya çalışacağı konusunda bir ipucu bulamadı. (...) Aklın kendisiydi çirkin olan ve bundan kurtulmanın olanağı yok gibiydi.
Reklam
Önsel bilgiye örnek "zaman"dır. Zamanı göremezsiniz. Üstelik işitemez, kokusunu alamaz, tadamaz ya da dokunamazsınız. Alımlanan duyu verilerinde zaman yoktur. Zaman zihnin duyu verilerini alırken sağlamak zorunda olduğu (Kant'ın deyişiyle) bir "sezgi"dir.
Akılcılık, uygar insana özgü öyle güçlü, her şeye öylesine baskın çıkan bir etkendir ki öteki tüm şeyleri gölgede bırakmış ve sonunda insanın kendisine de egemen olmuştur. Sorunların kaynağı da budur.
İlkel kabileler bugünün modern toplumuna göre insana çok daha az bireysel özgürlük tanımıştır. Antik dönemlerdeki savaşların, modernlerine göre çok daha az ahlaki gerekçesi vardı. Atık üreten bir teknoloji bunları doğaya zarar vermeden atmanın yollarını da bulabilir ve buluyor. Ve okul kitaplarında ilkel insanı gösteren resimler bazen onun ilkel yaşamının kötü yanlarını göstermez *acı, hastalık, kıtlık, yalnızca sağ kalabilmek için harcanması gereken ağır emek*. Salt hayatta kalabilmek için uğraşma tasasından bugünkü modern yaşama geliş, ilerlemeden başka bir şeyle tanımlanamaz ve bu ilerlemenin tek nedeni de çok açıkça şeyle tanımlanamaz ve bu ilerlemenin tek nedeni de çok açıkça aklın kendisidir.
Kavramsal sanatçı Marcel Duchamp, bir sanat yapıtının varlığının hem sanatçıya hem de seyirciye bağlı olduğunu savunmuştur.
- Hızlanmak mı istiyorsunuz? O halde yürümeyin, başka bir şey yapın; tekerlekleri kullanın, kayın, uçun! Ve unutmayın, yürürken takdire şayan tek şey gökyüzünün parlaklığı, manzaranın görkemidir. Yürümek spor değildir. Bir kez ayakları üstünde dikildi mi olduğu yerde kalamaz insan. - Konforsuzluktan bahsetmiyorum bile; oysa asıl harika
Reklam
- Hassas aletler bir fikri, yani boyutsal hassasiyeti gerçekleştirmek üzere dizayn edilmişlerdir, ama bunların kusursuz olması olanaksızdır. Motosikletin kusursuzca biçimlendirilmiş parçası yoktur ve olamaz, ama bu aletlere, mümkün olduğunca yakınlaştığınızda dikkate değer şeyler olur ve her yönden tümüyle akılcı olmasaydı büyülü diyebileceğiniz
"Ne zaman gidecegiz?" diyor Chris. "Acelen ne?" diyorum. "Gitmek istiyorum yalnızca." "İleride, buradan daha iyi bir şey yok."
Onlar hem teknolojiye bağlı kalıyorlar ama aynı zamanda onu lanetliyorlar da. Kuşkusuz, bu çelişkinin farkındalar ve bu, durumdan duydukları hoşnutsuzluğu daha da artırıyor. Mantıksal bir tez öne sürmüyorlar yalnızca ondan yakınıyorlar.
Bana öylece bakarlarken devam ediyorum: "Doğa yasaları insanın icadıdır, hayaletler gibi. Mantığın, matematiğin yasaları da insanın icadıdır, hayaletler gibi. Tüm kutsal şeyler insanın icadıdır; bunların insanın icadı olmadığını savunan düşünceler de insanın icadıdır. Dünya insan düşüncesi dışında yoktur. Tümüyle bir hayalettir ve antikçağda bir hayalet olarak bilinmiştir, içinde yaşadığımız kutsal dünya. Hayaletlerle yönetilmiştir. Gördüğümüz şeyleri görüyoruz, çünkü onları bize hayaletler gösteriyor, Musa'nın, İsa'nın, Buda'nın, Platon'un, Descartes'ın, Rousseau'nun, Jefferson'ın, Lincoln'ın, falanın filanın hayaleti. Isaac Newton çok iyi bir hayalet. En iyilerinden biri. Senin sağ-duyun, bu hayaletlerin binlercesinin geçmişten gelen sesinden başka bir şey değil. Hayalet üstüne hayalet. Yaşayanlar arasında yerlerini almaya çalışan hayaletler.
Bu tarlalara bakarken ona içimden "Gördün mü? Gördün mü?" Diye soruyorum, sanıyorum görüyor. Dilerim başkalarına anlatmaktan vazgeçtiğim bu çayırlarda bir şeyler görür ve duyumsar; başka hiçbir şey olmadığı için varolan ve fark edilebilen bir şey.
55 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.