Nereye gittiğimi bilmiyordum, ne bir hedef vardı önümde, ne uğruna çaba harcıyacağım bir şey ne de bir ödev. İğrençti tadı yaşamın, içimde epeydir biriken tiksintinin doruk noktasına ulaştığını duyumsuyordum, yaşam beni içinde kusup atmıştı.
Hiçbir zaman kendini bir aşka bütünüyle vermemiş, hiçbir zaman bütünüyle mutlu, gerçekten tasalı olamamıştı: Ona hep aşklar mutluluklar, tasalar bir başka yerdeymiş daha henüz doğmamış gibi gelmişti.
Belki on yıl sonra görürüm onu. Belki de son kez görüyorum. Fakat ondan ayrılıyorum diye üzgün değilim, yeniden yalnızlığıma düşeceğim diye de korkmuyorum.