Kitabın ana karakteri Yozo, gerçek kişiliğini saklayarak toplumda yer edinmeye çalışıp, bir yandan da toplumu ve toplumun değerlerini küçümseyerek hareket ediyor. Zaman zaman Yozo’ya hak verip zaman zaman da bu kadar da olmaz diyip sinirleniyorsunuz.
Kitap genel olarak insanı karamsar bir ruh haline sürüklüyor. Günlük hayatımızda topluma kendimizi kabullendirmek adına yaptığımız rolleri, yazarın deyimiyle soytarılıkları, yüzümüze vuruyor.
…
Yine de, durum buysa, buna nasıl tahammül ediyorlar? Her günü pes etmeden, umutsuzluğa kapılmadan, intihar etmeden, hatta siyaset tartışmaya devam ederek nasıl atlatıyorlar. Bu kadar katı egoist olabilirler mi?
İlk kez “yabancı bir toprakta” yaşıyordum ve yabancı bir yerde yaşamanın memlekette yaşamaktan çok daha kolay olduğuna karar verdim. Bunun sebebi, soytarılığımın artık ikinci kişiliğim haline gelmesi ve insanları kandırmak için fazla çaba gerektirmemem olabilir.
Acı çekenler başkalarının acı çektiğini hissederler.
Benimki hayır diyemeyen birinin ıstırabıydı.
Her şey geçip gidiyor.
Bu zamana kadar yaşadığım, soğuk bir cehennemi andıran sözde "insan" dünyasında tek gerçek şey bu.
Her şey geçip gidiyor.