İyi geceler..
"Kâh olur devrân bize mihr ü vefâlar gösterir. Kâh döner her lûtfuna yüz bin cefâlar gösterir." "Bazen zaman bize sevgi ve vefa gösterir. Bazen döner her lütfuna yüz bin cefa gösterir." -Adlî(Sultan II.Bayezid)
Uyumak İstiyorum
İki yıldız arası göğe asılı hamak… Uyku, uyku… Zamansız ve mekânsız, uyumak. Uyumak istiyorum; başım bir cenk meydanı;  Harfsiz ve kelimesiz düşünmek Yaradanı. İlgisizlik, her şeyden kesilmiş ilgisizlik;  Bilmeyiş ki, en büyük ilme denk bilgisizlik. Usandım boş yere hep gitmeler, gelmelerden;  Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden! Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;  Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık. Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;  Raflarda toza batmış Peygamberden bildiri. Her gün yalnız namazdan namaza uyanayım;  Bir dilim kuru ekmek; acı suya banayım!  Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla!  Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla… ~NECİP FAZIL KISAKÜREK
Reklam
Baş köşeyi kim aldı, kime verdin? Bir bardak soğuk su gibidir onlar Ellerinin uzandığı her masada taş gibi bir çay. Bizim içtiğimiz çay da çaydır. Çarpık dudaklı, ezik gözlü allı mavili çaylar Şehirlerden çok güneş vardır o çaylarda O çaylar dağları bin parça eder getirir. Yaşamayı çağıl çağıl getirir. Dans eden bir kadının ayak bilekleri gibidir onlar Judy Garland gibi çay, kan gibi çay O çaylardan su içenlerin gözleri Benim çay bardağımda senin gözlerin olur Senin gözlerin sizin çay bardağınızda.
Sezai Karakoç
Sezai Karakoç
Bin kitap söz yazariz kalbi uslandirmak için. Kâfidir bir acı söz, bin kalbi kırmak için...
Bahtiyar Vahabzade
Bahtiyar Vahabzade
Hocayım Ben!
Akademi nedir? Akademi deyince akla ne gelir? Neden ismi akademidir? Bu kabilenin üyeleri neler yaparlar, ne konuşurlar, nasıl yazarlar? – “Merhaba, akademisyenim ben!” – Yani? – Akademisyenim işte, üniversitede öğretim görevlisiyim. – Haa, şimdi oldu, öğretmensiniz yani! – Olur mu canım, o başka, ben üniversitede hocayım. – Hoca mı? Ne farkı
Sadece merak ediyoruz ve sadece heves ediyoruz. Bu iki duygu arasında bütün hayal kırıklıklarımız. Adı ne aşk, ne sevda, ne hasret, ne heyecan, ne hayal, ne umut; adı yalnızca merak ve heves…Bilinmeyenin çekiciliği, bilindikten sonra gizemle beraber sönen heves. Bacaklarımızı titreten, kalbimizi ürperten, ulaşamazsak diye ödümüzü kopartan, gecemizi gündüzümüze, aklımızı gönlümüze gerçeğimizi hayale daldıran, büyük savaşlar da versek eninde sonunda bıkıp usandığımız, arkası gelmez heveslerimiz. Ne kadar bilinmezsen o kadar değerlisin. Hele bir bilin bakalım. Senin için can atan, gözünün içine bakan, şekilden şekile giren o budala sana nasıl da kör olacak. Ne gereği vardı bunca duygunun, ne gereği vardı sönecek hevesin adını afilli kelimelerle süslemenin, gözümüzde, gönlümüzde büyütüp dallandırıp budaklandırmanın, solacak çiçeklerle bezenmenin ne gereği vardı. İnsan, insana yalnızca merak ediyorum demeliydi. Merakımı dindirirsen sen, dindirmezsen ben ziyan olacağım demeliydi. Bu bir hastalık gibiydi ya da kural buydu, bilmiyorum. Belki de yalnızca insana bulaşan kimsenin kaçıp saklanamayacağı bir salgın. Bu salgında hepberaber hastalanacaksak, ne gereği vardı hiçbir şey olacak her şeyin…
Reklam
1.000 öğeden 751 ile 760 arasındakiler gösteriliyor.