Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?
Düşünün bir kere, sizden iki karış ötede genç, pırıl pırıl, hayat dolu, soluk alan bir adam duruyor ve siz bütün gücünüzü toplayıp müdahale etmezseniz, bu düşünen, konuşan, nefes alan genç beden iki saat sonra bir ceset olacak...
Hiçbir şair, hiçbir ressam hatta Michelangelo ve Dante bile, umutsuzluğun son basamağını, yeryüzünde yaşanabilir en kötü sefaleti bu insan kadar çarpıcı biçimde anlatamazdı. O genç adam, henüz içinde can taşımasına rağmen, kendini doğanın saldırılarına terk etmişti ve bir tek hareketle bile kendini korumaya kalkışmıyordu.
Bazı insanlar huzursuz ruhları ve aç gözlülükleri nedeniyle bana öyle itici görünürlerdi ki, sanki ayıp bir görüntü sergiliyorlarmış gibi, gözlerimi onlardan kaçırırdım.
Dudaklarımdan yalanlar dökülecek ama belki onların arasına gerçekler de karışmıştır; bu gerçekleri arayıp bulmak ve herhangi bir bölümünün saklamaya değip değmediğine karar vermek size kalmış.