Nereden çıktı bu idealler, gereksinimler, dolara endeksli mutluluklar? “İyi bir iş”, “iyi bir okul”, “kariyer’’, “statü” ne zamandan beri delicesine koştuğumuz hedefler haline geldi? Çalışırken keyif almayacağımızı bile bile neden ille de o işte çalışmayı, o bölümde yükselmeyi istiyoruz?
Taksitler gırtlağa dayanmışken neden biz hala altı taksite harman yerinde – affedersiniz- bir çift öküz gibi dönmeye talip oluyoruz?
Neden bir şarkıya başlayamaz, bir şiire yeltenemez olduk? Neden konuya girmeden önce besmele çekmek yerine uzun bir diskur çekiyoruz?
“Bu televizyon”, “bu öğretmenler”, “bu emperyalistler” bizden daha az suçlu değiller. Onlar “karşımızdakiler ve biz diyalektiği” diye homurdandı diye biz niye “oo ne ala şarkı” deyip yuttuk söylenenleri?
Çocukluğumuz bir pazar tentesi gibi üzerimize açılmışken biz çocukça olan her şeyimizi bir uzaktan kumanda aygıtı, bir bulaşık makinesi, bir joistik karşılığında neden sattık?