Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Halkın bir millet olarak tanımının getirdiği kucaklayıcı ortak kimlik topluluğu içinde temel eşitlik varsayımının birçok hayati uzantısı vardı. Bunlardan Amerikan deneyimini biçimlendiren bir olguyla, bireysel özgürlükle başlayabiliriz. Kişi artık bir sosyal konumun ya da kişisel kimliğin içine doğmuyordu, tersine kendine birini seçme hakkına sahipti (aslında seçmek zorundaydı). Karar artık Tanrı'ya ait değildi; kişi artık kendinin yaratıcısı haline geliyordu. Bu anlayışla birlikte bireysel insan varlığına, insan yaratıcılığına biçilen değer muazzam ölçüde artmıştı. Salt insan olmanın bir itibarı vardı; kişi kendi insanlığıyla gurur duyabilirdi. Modern bir özerk fail olarak birey fikri bu anlayışın bir ürünüdür. (Bu nedenle Émile Durkheim "birey modern toplum tarafından yaratılmıştır," başka bir ifadeyle, "toplumlar bin yıldır birey olmaksızın var oldu" derken haklıydı.) Aynı anda ve zorunlu olarak, Tanrı artık daha az önemli hale geliyordu ve yaşam deneyimi insanların dünyasında hiçbir zaman olmadığı kadar büyük yer işgal etmeye başlamıştı. Sekülerleşme süreci başlamıştı ve buna bağlı olarak bireyin yeri ve özel olarak da insan hayatının değeri çok artmıştı.
Sayfa 26 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Bazı milletler, özellikle de Güneydoğu Asyalılar, eşitliğe daha az değer verir. Yine de milliyetçiliğin tarihi öz olarak dünya çapına eşitlik yürüyüşünün tarihidir: Eşitliğin bazı yerlerde kazanılırken başka yerlerde niye tökezlendiğinin tarihidir ve eşitliğin hayatlarımızı çok çeşitli pozitif ve negatif biçimlerde nasıl etkilediğinin ve insanlığın varoluşsal deneyimini nasıl değiştirdiğinin tarihidir. Bu tarihin ayrıntılarına, girdiği kılıkların tarifine kütüphaneler yetmez. İçinde milliyetçiliğin geliştiği her toplumun kendi milliyetçilik tarihi vardır ve aynı şekilde eşitsizliğin yerine eşitliğin nasıl geçtiğinin -ya da eşitliğin saldırılarına karşı koyduğunun- tarihi de toplumdan topluma değişir. Yine de eşitlik oldukça yeni bir değerdir; tarihsel zamana vurulduğunda, milliyetçiliğin tarihi gerçekten de kısadır.
Sayfa 19 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Daha az felsefi düşünen Romalılar da eşitsizliğin hiçbir biçimde adaletle çeliştiğini düşünmüyordu. Atinalılar gibi onlar da Romalı yurttaşlarla -Roma halkıyla- daha iyi bir hayat fırsatı yakalamak için Roma'ya gelen yabancı topluluklar arasındaki ayrımı kesin hatlarla belirlemişti. Yabancıların Roma yurttaşlığı edinmesi imkânsız değildi ama çok zordu. Onların ikinci sınıf yurttaşlar olarak görüldüklerini söylemek, onlara karşı takınılan tutuma dair yanlış bir intiba uyandırabilirdi çünkü aslında yurttaş olmamakla kalmıyor, alt-insan olarak telakki ediliyorlardı. Onlarla soylu populus Romanus [Roma halkı] arasında eşit sayılabilecek hiçbir şey olamazdı. Roma halkı arasında ikamet etmekle birlikte Roma halkının parçası olmayan bu yabancı topluluklar için kullanılan aşağılayıcı ortak terim, Latincede besicilerin ahırlarda sığırların altına serdiği saman ya da talaş, ayrıca hayvanların doğurduğu döl anlamına gelen natio -"nation, yani millet"- idi.
Sayfa 11 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Kişisel diyaloglarda müşahede ve tefekkür, susanın yaptığı şeydir. Konuşurken müşahede edemezsin. Genellikle çok ve boş konuşan insanların müşahedesinin zayıf, karakter ve olay tahlillerinin sığ olmasının önemli sebeplerinden birisi budur. Aslında olan şudur: Böylesi kişiler çok konuştukça, tefekkürleri azalır ve konuşma içerikleri zayıflar. Boş konuştukları için de az dinlenirler. Az dinlendikçe daha çok konuşurlar. Bu böylece kendi kendini besleyen bir kısır döngüye dönüşür.
Alman araştırmacı Tania Singer, acı içinde kıvranan birisini seyreden erkek ve kadınların beyin taramalarını gerçekleştirerek, nasıl tepki verdiklerini test etmiştir. Her iki cinsiyet de acı çekerken gördükleri kişinin acısını derinden hissetmişlerdir. Eline orta şiddette elektrik akımı verilen kişiyi izlerken kendi beyinler- deki acı bölgeleri etkinleşmiş ve sanki acıyı çeken kendileriymiş gibi tepki vermişlerdir. Ancak bu tepki, izledikleri sevdikleri ya da deney öncesinde birlikte dostça oyun oynadıkları bir kişiyse gerçekleşmiştir. Eğer acı çeken kişi, bir önceki oyunda dürüst davranmamış biriyse verilen tepkiler büyük oranda değişmiştir. Aldatıldıklarını düşünen izleyiciler, acı çeken kişinin kendilerini aldatan kişi olduğu durumlarda bundan çok fazla etkilenmemişlerdir. Kadınlar az da olsa yine empati göstermelerine karşın, erkekler tamamen duyarsız kalmışlardır. Aksine, az önceki oyunda adil olmayan kişiye elektrik verildiğini izleyen erkeklerin beinlerdeki zevk alma merkezleri etkinleşmiştir. Bir anda empatiden adalete kaymış ve başkasının cezalandırılmasından memnun olmuşlardır. Belki de, en azından erkekler için düşmanlarının ateşte kavrulduklarını izleyebilecekleri, Tertullian'ın tasvir ettiği bir cennet vardır, kim bilir!
Sayfa 333 - Akılçelen KitaplarKitabı okudu
Güneşin Yazdığı
Alıştık bakıvermeye, az şey mi balkonda deniz Son gözlerimizi harcadık, en çok da güneşin tuttuğu Sırası gelmişken söyleyelim de Biz onunla güneşi, suyu aşka çeviriyoruz Bana uzun mu uzun portakal dilimlerini anlatıyor Duvarları boyatıyor her sonbaharda Şimdiyse ne yapalım? Bilemiyoruz.
Reklam
Galiba olaylar duygularımızın bir tür açımlamasından başka bir şey değil – biri ötekinden çıkarılabilir. Zaman bizi alıp götürüyor (kendi kişisel geleceğimizi biçimleyen ayrı ayrı benler olduğumuzu cesaretle düşünebilirsek) - zaman bizi bizim çok az bilincinde olduğumuz duygularımızın hızıyla alıp götürüyor. Sence çok mu soyut?
Sayfa 280
Selamun aleyküm. Arkadaşlar bu platformda daha önce böyle bir talepte bulunmadım fakat konu kolluk kuvvetlerimiz olunca paylaşmak istedim. An itibarıyla ilçemizde görev yapan bir polis memurumuz geldi. Ve ekip otosuyla karıştığı trafik kazası neticesinde sigorta şirketinin kendisine 170.000 TL borç çıkardığını söyledi.( Belgeleri gördüm ) Durumu bilenler vardır böyle durumlarda emniyet parayı şoföre yansıtıyor. Memurların da aldığı maaş belli. Memur abimiz bizlerden de yardım talebinde bulundu. Tutar yüksek olunca çorbada tuzu olsun isteyen herkese söylemek istedim. Az, çok demeden yardımda bulunmak isterseniz benimle iletişime geçebilirsiniz.
epilepsi
Epilepsi az gelişmiş ülkelerde çok daha yaygındı, hâlâ da öyledir. Sıtma ve sistiserkoz beyni enfekte eder ve bunun sebep olduğu hasar da nöbetlere yol açar. Ancak epilepsi bu kadar yaygın olmasına rağmen, Uganda gibi ülkelerdeki epilepsi hastalarının çoğu düzgün bir tedaviye erişemez. Bugün bile.
Hayatınız Bir Çöp Kutusu mu?
Günümüzde insanların mutsuz ve kaygısız, hep endişeli olmalarının, ne yaparlarsa yapsınlar huzur bulamayışlarının ardında yatan en önemli nedenlerden birinin sosyal medya olduğunu düşünüyorum. Seviyesiz ortamlar zaten malum. Ama daha kaliteli sanal platformlarda bile gözümüze değen çoğu şey olumsuz. Haberler olumsuzluk ve korku yağdırıyor üzerimize, site başlıkları öyle. Burada paylaşılan çoğu alıntı, ileti bile bu minvalde. Videolardaki "şu yıl şu korkunç şey olacak" diyen, gaybın anahtarlarını ellerinde tutmuş gibi davranan şarlatan felaket tellallarını saymıyorum bile. Belki biz bunlara öylesine bakıp, kaydırıp geçtiğimizi düşünüyoruz ama ilkel beynimiz bu verileri topluyor ve bilinçaltımız sürekli biriktiriyor. Bu biz farkında bile olmadan umudumuzu solduruyor. Bağışıklık sistemimizi çökertiyor. Bilinçli şekilde bu mecralardan uzaklaşıp kendi dünyama, gündemime yoğunlaştığımda ise sanki gözümün önündeki o kesif, uğursuz perde kalkıyor. Hayat aslında hep aynı hayat. Ama bizim üzerimize boca edilen bunca çöp taşıyabileceğimizden çok daha fazlası. Bu kendimize yaptığımız büyük bir zulüm. Bu ağırlığı değil biz aciz insanlar, 2030 yılında dünyayı istila edeceği söylenen uzaylılar bile kaldıramaz. Bakın ben de az önce ilkel beyniniz alarm versin diye bir çöp atıp çıktım. Şimdi bu bilgiyle ne yaparsa yapsın sisteminiz...
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.