Anlaşılmaya anlaşılmaya şair olunur...
Bir yer var sığındığım, ruhumun derinliklerinde. Bezm-i elesten bana kalan bir yer. Orada anlaşılıyorum, orada yaşıyorum düşlerimi, düşüncelerimi, maddi anlamda burada olsam da düşüncelerim hep oraya ait. Susarak anlaşılıyor orada, gözlerimiz gönlümüze tercüman oluyor. Bazen göz yaşlarımız yazıyor ruhumuzun sızısını şairâne bir üslupla. Konuşmaya gerek yok anlaşılmak için. Orada şair olmaya da gerek yok derdini anlayan çok. Şair olmak anlaşılmamak demek, bir nevi ihtiyaç aslında şair olmak tıpkı bağırmak gibi. Ama kimisinin sesi çıkmaz kalemi yazar, dili dönmez ruhu konuşur o vakit şair olmak gerek. Sonra günün birinde ruhun ona aşina olan bir ruha denk gelir, hiç kimsenin dikkatini çekmeyen bir şey dikkatini çeker onda gözlüğü, parkası vs. güpegündüz ortada olan ama herkesin kör kalıp senin keşfettiğin bir şey. Göz önünde ama gözlerden uzak... seni anladığını hissedersin ve sonra anlarsın ki anlaşılmak meğer aşık olmakmış...
Ulus Baker
Ulus Baker
’in
Sanat ve Arzu
Sanat ve Arzu
’sunda çok yorucu felsefi öğretiler var. yani ordan burdan birçok filozofun birden fazla alandaki öğretileri şairane bir biçimde ortaya koyulmuş. dikkatinizi çekiyorum şairane bir biçim almış, zira felsefeyle şairliğin aynı sularda yüzmesi epey zordur. şu anda da doğu bölgesinde yapılan tarımı okuyorum ulus baker’den. aynı kitapta ;) mükemmel bir insan gerçekten.
Reklam
Yüzyıllık bir Cumhuriyete övgü ve ağıt
Yüzyıllık bir yeni Cumhuriyetin lağım kokulu yol geçişleri ile coşkulu bir bando geçitini Atatürk bayrağı ile selamlamak gibi Bir sabah yanında uyanmak, tüm gece sarılmış tüm gece sevişmiş tüm gece düşünmüş uykusuz kalmış sabaha değin; anca sızmış. Kahvaltı yapmayacağını bilerek Ve aç, Reflü gurultulariyle Şimdi birçok şey beklemekte bu
Osmanlı Devleti’nin kudretli padişahı Kanunî Sultan Süleyman, Topkapı Sarayı’nın bahçesinde zaman zaman gezintiye çıkardı. Ağaçları, çiçekleri çok sever, sarayın bahçesinde kuş sesleri arasında denizi seyre dalardı. Bir gün yine bahçede dolaşırken meyve ağaçlarından birkaç tanesinde çürüme emareleri fark etti. Dikkatli inceleyince ağaçların karıncaların istilasına uğradığını gördü. Aklına ağaçları ilaçlayıp karıncalardan kurtarmak geldi. Ancak karınca da can taşıyordu. Bunun vebali olacağını düşünerek hocası Ebussuud Efendi’ye danışmak istedi. Hocasını odasında bulamayınca edebi üslupla bir soru yazıp odasına bıraktı. Sanatkâr ruhlu bir hükümdar olan Sultan Süleyman, mahir bir kuyumcu olmasının yanı sıra Muhibbi mahlasıyla şiirler de yazardı. Onun ince bir üslupla yazdığı sualini Ebussuud Efendi odasına döndüğünde gördü ve tebessümle okudu. Sonra Kanunî’nin yazmış olduğu satırların altına sualin cevabını yine şairane bir üslupla yazdı. Kanunî hocasına şöyle sormuştu: Meyve ağaçlarını sarınca karınca / Günah var mı karıncayı kırınca? Hocası Ebussuud Efendi ise şöyle cevap veriyordu: Yarın Hakk’ın divanına varınca / Süleyman’dan hakkın alır karınca.
Pablo Neruda: üzerine bir inceleme.
Romantik, lirik, sembolist, sürrealist, doğasever, halkçı, komünist… her bir tanım neruda için söylenilebilir. Pablo Neruda henüz ilk zamanlarda dönemin bir edebiyat dergisi olan “selva austral’de” “Pablo Neruda” takma adıyla yazmaya başladı. Pablo: “neruda” ismini çek şair olan “jan neruda’nın anısına seçmiştir. Şöyle diyor: “adımı on dört
Şairane bir yalancılık söz konusu; süslü cümlelerin içine gizlenmiş bir sahtelik, tebessümlerin ardında kötücül bir taraf, her bakışta çürük bir ruh var sanki, çok değişti dünya ve çok yanlış bir asırda görmeye çalışıyoruz yıldızları.
Reklam
83 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.