Meclisin açılış töreni ve takip ettiği politika itibariyle bugünkü muhafazakâr çevrelerin neden 23 Nisan'a cephe aldığını anlamak zordur. TBMM cuma günü, cuma namazı sonrasında, dualarla açılmıştır.
🇵🇸🇵🇸🇵🇸
/ “Mademki ölümden korkuyoruz, niçin evlerimizde çoluk çocuğumuzla zevk-i sefa içinde yaşamıyoruz. Bizim vazifemiz düşmanın azlığını veya çokluğunu mukayese etmek değil, onun karşısına çıkmaktır.” /
Müslümanlar, Haçlıların doğu sahiline gelişinden bu yana böyle bir zafer kazanmamıştı. Bu zafer mücahit komutan Selahattin Eyyübi’ye nasip
Bazı zamanlar, Hz. Peygamber’in hutbe esnasında ara vererek kendisine soru soranlara cevap verdiği görülürdü. Ama buna her zaman müsaade etmez, kimi zaman da böyle yapanlara tepki gösterirdi. Enes b. Malik'in anlattığına göre, bir cuma günü Hz. Peygamber minberde iken bir adam mescide girer ve onun konuşmasını keserek, "Ey Allah’ın Resûlü, kıyamet ne zaman kopacak?”diye sorar. Cemaat gizlice adama susmasını işaret ederlerse de adam aynı soruyu üç kez tekrarlar. Ona cevap vermeyen Efendimiz, namazı kıldırdıktan sonra, “Kıyametin kopuşunu soran kişi nerede?” diye sorar. Adam, “Benim, Ya Resûlallah.” der. Ardından Hz. Peygamber, “Kıyamet için ne hazırladın?” diye sorar. Adam, “Kıyamet için çok fazla namaz ve oruç hazırlayamadım ama Allah’ı ve Resûlü’nü seviyorum.” der. Resûlullah, “Kişi sevdiğiyle beraberdir, sen de sevdiğinle beraber olacaksın.” buyurur.
Salih Bozok anlatıyor:
"Bir gün, Çankaya civarında bir köylü evine gitmiştik. Girdiğimiz kulübede, ihtiyar bir köylü ile karısı oturuyordu. Bize ikram ettikleri kahveleri içerken Atatürk, köylü ile konuşmamı söyledi. Ben bu emre itaat için ak sakallı köylüye ilk aklıma gelen suali sordum:
- Sen Gazi'yi tanır mısın baba?
İhtiyar beni, saçma bir sual sormuşum gibi alaycı bir şekilde süzdü:
- Gazi'yi tanımayan var mı ki? dedi ve ilave etti:
- Ben görmedim ama, her hafta Hacı Bayram Veli Camii'nde cuma namazı kılarmış. Ta göbeğine kadar sakalları varmış. Melek gibi nur yüzlü, peygamber gibi mübarek bir ihtiyarmış!. ..
Gülmemi güç tutarak, Atatürk'ün sakalsız ve genç yüzüne baktım. O, kaşlarını kaldırarak kendini tanıtmamamı emretti. Dışarı çıktığımız zaman da güldü ve:
- Varsın, dedi, o da öyle bilsin. Hakikati öğrenmek belki biçarenin hayalini yıkar, onun hayalindeki şirin sakallıyı öldürtüp de sevgisini kaybetmekte ne mana var? ... "
"Nükte ve Fıkralarla Atatürk", Niyazi Ahmet Banoğlu, sayfa 229Kitabı okudu