Okulunun dinlenme molası olan yaz tatili süresine girmişti Gan... Üç aylık tatilinin ilk haftaları çok güzel geçmiş tüm yılın yorgunluğunu üzerinden atmıştı. Fakat sonraki günler biraz sıkıcı geçmeye başlamıştı. Çünkü aklında olan tek şey şu yeni çıkan pahalı oyun konsoluydu. Herkes onunla vakit geçirirken, Gan'ın ailesi fiyatı sebebiyle oyunu satın alamamıştı. Almış olsalardı işler daha farklı olurdu tabii...
Yine bir gün evlerinin koridorunda stres atmak için önüne gelen eşyalara tekmeler savururken, yerde duran tüylü postu da tekmelemeye başlamıştı.Fakat ani bir sesle irkildi. Postun yanında duran al yanaklı, ak sakallı, başında kendi kadar küçük kavuğu bulunan, parmak kadar boyu olan adamı görünce çok şaşırdı. İsmini sormuş "Hiç " yanıtını almıştı.
Hiç , Gan'ın can sıkıntısı ile eşyalara tekmeler savurmasına karşılık nasihatta bulunmuş ;canlı ya da cansız her varlığın bir görevi var demişti.
Gan "Bizim görevimiz ne" diye sordu ...
Bu sorunun cavabı için birlikte görev başına geçtiler;
Hiç ile Gan hayaller diyarına gidecek ve can sıkıntısına çözüm arayıp maceradan maceraya koşacaklardı. Köprünün önünde zincire vurulmuş devi görecekler, Kadı Efendi ile tanışacaklar, büyükçe bir kuşun yardımıyla Bunaltan Kayaları geçeceklerdi...
Bu yolcukla birlikte Gan dostluğu, sabrı, sevdiklerimizin kıymetini , paylaşmanın önemini ve mutluluğun sırrını öğrenecektir.
Bu güzel eseri severek okudum bitirdim, her yaştan okura okuyup istifade etmeleri için içtenlikle tavsiye ediyorum