Hayatı, kıymıklarından temizleme gereği duymadan, olduğu gibi yazıya geçiriyor. Bir roman için teferruatların bolluğu hislerin de zenginliğine delalet eder. Realizm faydalı bir şeydir. Toplum, ne kadar çok gerçekçi romanlar okursa, aydınlığa ve medeniyete o derece çabuk ulaşır. Avrupa; dogmaları ve dilemmaları ile romanlar üstünden hesaplaşmadı mı... Zira realist roman insanı rahatsız eder. Toplumu uyandırır ve bireyi kendisiyle yüzleşmeye zorlar."
"Yani Dostoyevski, Tolstoy ve diğerlerinin yaptığı gibi..." dedi Firuz.
"Evet... Ancak bunun ilk mimarı Gogol'dü. Dostoyevski ve Tolstoy, toplumu tahrik etmeyi onun Palto'sundan öğrendiler. Lakin edebiyatı, toplumu terbiye etmek için bir araç haline getirmemeli. Arada kıldan ince bir çizgi var. Yazar, sözüm ona kendisine bir aydın sorumluluğu yüklediği an işler çığırından çıkıyor."
"Yazar, dekadan olmalı diyorsun" dedi Ayvaz.
"O ayrı mesele. Toplum mühendisliği değil, işini yapmalı diyorum. Bakın Suç ve Ceza'da Raskolnikov ne yapıyor? Tefeci de olsa yaşlı bir kadını para için öldürüyor değil mi? Ve biz okurlar ilk başta 'katil' deyip tiksiniyoruz ondan niçin?"
"İçimizdeki katillik meylini kendimizden dahi sakladığımız için mi?" dedi Firuz.
"Tastamam öyle. Peki romanın devamında niçin aynı karaktere merhamet duyuyoruz?"
"Çünkü sayfalar bir müddet sonra aynaya dönüşüyorlar. Aslında Raskolnikov'a değil, kendimize acıyoruz" dedi Ayvaz. "İşte o kadar..." dedi Akif çayları tazelerken.