Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

vaveyla

vaveyla
@vaveylairuhi
sahip olunması zorunlu tek şey var: ya yaratılıştan ince bir ruhtur bu, ya da bilim ve sanatlar tarafından inceltilmiş bir ruh. -nietzsche kelime ve yalnızlık hayatın tadı tuzu kucaklamak isterdi ölümü ve sonsuzu -oğuzcuğum atay
Bu görünmeyen güçlere şahsiyet verip, onları rüzgâr, güneş, deniz ve yıldızlarla ilişkili, fakat insanın özelliklerine sahip tanrılara dönüştürdüklerinde, insanlar görünmeyene ve kendilerini çevreleyen dünyaya olan ilgi ve yakınlık duygularını dışa vurmaktaydılar.
Reklam
Dinin bugün pek ilgi çekmeyen birşey gibi görünmesinin nedenlerinden birisi, birçoğumuzun, artık etrafımızın bilinmeyenle çevrili olduğunu unutmuş olmasıdır. Bilimsel kültürümüz bizleri, dikkatlerimizi önümüzde duran fiziksel ve maddi dünyaya odaklaştıracak şekilde eğitmektedir. Dünyaya bu tarz bakışın büyük başarılara imza attığı inkar edilemez. Bununla beraber, bunun sonuçlarından birisi de, daha geleneksel toplumların her düzeyindeki insanların yaşamlarını kaplayan, bir zamanlar bu dünya yaşantımızın temel unsurlarından biri olan 'tinsel' ve 'kutsal' olana yönelik algı ve düşüncemizi silip atmış olmamızdır.
Dinin kökeni üzerine birçok kuram geliştirilmiştir. Ancak öyle görünüyor ki, tanrılar yaratmak insanoğlunun oldum olası yaptığı bir şeydir. Bir dinsel tasarım, kendileri için artık anlamsız hale geldiğinde, onu bir başkasıyla değiştirmişlerdir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Başlangıçta
İnsanoğlu, başlangıçta, her şeyin İlk Nedeni, gökyüzü ve yeryüzünün hakimi olan bir Tanrı yarattı. Bu tanrı biçimsel olarak betimlenmedi; hizmetinde ne bir tapınak ne de din adamları vardı. Ve o, yetersiz insan kültü ile ilişkilendirilemeyecek kadar yüceydi. Zamanla insanların bilincinden silindi. O derece uzaklaştı ki, insanlar artık ona ihtiyaç
Kabile halkı onun tasvir edilemez olduğunu ve insanoğlunun dünyasınca kirletilemeyeceğini söyler.
Reklam
Başlangıçta
İnsanoğlu, başlangıçta, her şeyin İlk Nedeni, gökyüzü ve yeryüzünün hakimi olan bir Tanrı yarattı. Bu tanrı biçimsel olarak betimlenmedi; hizmetinde ne bir tapınak ne de din adamları vardı. Ve o, yetersiz insan kültü ile ilişkilendirilemeyecek kadar yüceydi. Zamanla insanların bilincinden silindi. O derece uzaklaştı ki, insanlar artık ona ihtiyaç duymadıklarını düşündüler. Sonunda, kaybolup gittiği söylendi. Bu, en azından, Peder Wilhelm Schmidt'in ilk olarak 1912'de yayınlanan The Origin of the Idea of God (Tanrı Fikrinin Kökeni) adlı yapıtında popülerleştirilen bir kuramdır.
burada paylaştığım alıntıları paylaşmam o alıntıların hepsine katıldığım anlamına gelmiyor. sonradan bakmak istediğim alıntıları da kaydedebiliyorum.
mö 2000: din ve yazı
çiftçiler ihtiyaç duyduklarından fazlasını üretebilmeye başlayınca diğer insanların da farklı zanaat ve mesleklerde uzmanlaşabilmesinin önü açıldı. ortaya çıkan ilk mesleklerden biri rahiplikti. ilk uygarlıklarda rahipler çoğunlukla kadındı; Tanrı da ... MÕ 25.000 yıllarından itibaren Güney Rusya bozkırlarından Avustralya'ya kadar dünyanın
Orta yaşlı adamın konuşmak, bir şeyler anlatmak istediği anlaşılıyordu: "Gençler dinlemesini pek sevmezler ama sen taşradan yeni geldin; bu yüzden büyük şehir geleneklerini benimsememişsindir henüz."
Benimsediğim temel bir doğal yasaya göre, doğadaki bireyler karşılıklı etkileşmelerinde kendi iç örgütlenmelerini korumak yönünde güçlü bir direniş içindedirler. Bu arada insanlar da bu direniş öğesi ile mutluluklarını sınırsızlık, ölümsüzlük duygularında ararlar. Maddesel anlamda ölümsüz olabileceklerine kendilerini inandıramadıkları için de kimileri çocuklarına kendilerinin devamı gözü ile bakmak, kimileri de toplumda bırakacaklarını umdukları anılarla bir ölümsüzlük ve mutluluk duygusuna bir bakıma erişebilirler. -Cahit Arf
Reklam
gökyüzü neden mavi:
Gökyüzüne şöyle bir bakıp kendinize bazı bildik soruları sorun: Gökyüzü neden mavi, günbatımı neden kızıl, bulutlar neden beyaz? Cevapları fizikte! Güneşin ışığı gökkuşağının bütün renklerinden oluşmuştur. Fakat atmosferde ilerlerken havadaki moleküllere ve minik toz parçacıklarına (1 cm'nin 1/10.000'i olan mikrondan çok daha küçük) çarparak her bir yana dağılır. Buna Rayleigh saçılımı denir. Bütün renkler içinde en çok saçılanı mavi ışıktır, kızıl ışıktan yaklaşık beş kat daha çok saçılır. O yüzden gündüz göğüne hangi yönde bakarsanız bakın" mavi baskındır, gökyüzünün mavi olması da işte bu yüzdendir. Gökyüzüne ayın yüzeyinden bakarsanız (belki resimlerini görmüşsünüzdür), gökyüzü mavi değildir siyahtır, gece bizim göğümüz gibi. Neden mi? Çünkü ayın atmosferi yok.
gökfiziği üzerine
Yemekleri hep birlikte yaptık ve çadırlarda yattık. Sonra şehrin ışıklarından çok uzaklarda olduğumuzdan, bütün çocukları bir gece vakti uyandırıp ellerine sıcak çikolata verdikten sonra dışarı çıkararak yıldızları seyrettirdik. Takımyıldızları ve gezegenleri tespit ettik, Samanyolu'nu bütün ihtişamıyla gördüler. Gökfiziği çalıştığımdan ya da okuttuğumdan değil -hatta ben o sıralar evrendeki en küçük parçacıklardan bazılarını tespit edecek deneyler tasarlıyordum- ama gökbilim beni hep büyülemiştir. Aslına bakarsanız, dünyayı arşınlayan hemen hemen her fizikçinin bir gökbilim sevdası vardır. Tanıdığım pek çok fizikçi lisedeyken kendi teleskoplarını yapmışlardı. Çok eski dostum ve MIT'de de çalışma arkadaşım olan George Clark lisedeyken bir teleskop için 15 santimlik bir ayna kesip cilalamıştı. Fizikçiler gökbilimi neden o kadar çok severler? Bir kere, fizikteki pek çok gelişme örneğin, yörüngesel hareket kuramları- gökbilimle ilgili sorulardan, gözlemlerden ve kuramlardan ortaya çıkmıştır. Fakat aynı zamanda, gökbilim gece göğüne koca harflerle nakşedilmiş fiziktir: tutulmalar, kuyrukluyıldızlar, akan yıldızlar, küresel yıldız kümeleri, nötron yıldızları, gama ışını patlamaları, parçacık püskürmeleri (jets), gezegen bulutsuları, süpernovalar, galaksi kümeleri, kara delikler.
Önemli olanın derste hangi eksikleri kapattığınız değil, nelerin üstünü açtığınız olduğunu keşfettim.
vaveyla tekrar paylaştı.
“Derin düşünen insanlar başkalarıyla ilişkilerinde komedyen gibi davranırlar zira anlaşılmak için daima yüzeyselmiş gibi davranmak zorundadırlar.”
Friedrich Nietzsche
Friedrich Nietzsche
vaveyla tekrar paylaştı.
Konserler ve sirkler, pazarlar ve alışveriş merkezleri kalabalıktır. Görmeyen ve duymayanlar için yapılmıştır buraları. Gördüklerini ve duyduklarını zannetsinler diye her şey çok büyük ve gürültülüdür. Ve bir kandırmacadan başka bir şey değildir bunlar. Herkes herkesle aynı şeyi gördüğünü ve duyduğunu düşünsün diye yapılır bunca şey. Çünkü herkesle aynı şeyi gördüğünü düşünen kendi körlüğünden kuşku duymak zorunda kalmaz ve bu konuda hiç olmadığı kadar çok desteklerler birbirlerini. Görünenlerden bu nedenle şikâyetçidir Nietzsche. Gürültüden ve kalabalıklardan bu nedenle bulanır midesi. Asıl olanın sesini kıstığı için nefret eder onlardan.
695 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.