Laura örneği bize dokunma duyumuzun aslında dış dünyanın (hatta iç dünyamızın da bire bir temsilinden ibaret olmadığını güçlü bir şekilde gösteriyor. Duyularımız çevremizin, duyusal tetikleyicilerin ve iç işleyişin birleşiminin ürünüdür. Biz bu girdilere değer yüklemediğimiz, onları daha yüksek bir bilinç seviyesine tercüme etmediğimiz sürece dış dünya bir anlama kavuşamaz.
Sayfa 244 - Metis BilimKitabı okudu
PEKİ YA NE İÇİN?
Fransa, medeniyet tarihinin en olağanüstü hareketini başlatmıştı. Şövalyeliğe ve romantik ideale oldukça çekici gelen, başıboş maceracı soylular için ne de büyük bir fırsattı, mesleklerinin şartları ne de değişmişti! Kilise, "Tanrı'nın Ateşkesi" ile kılıçlarını kınlarına koymalarını söylese de artık onları kutsal olan her şeyi savunmak için çekmelerini emrediyordu. Kutsal Topraklar'a ulaşabilme umuduyla asillerin tamamı acele ediyordu. Zavallı baronlar toprakları ve kalelerini ya sattılar ya da ipotek ettiler, Üçüncü Zümre zenginleşti ve özgür şehirler zamanın gereksinimlerine göre daha da özgürleşti. Ancak kraldan serfe tüm sınıflar ilk kez ortak bir duyguyla; yalnız Fransa değil, Avrupa'nın en seçkin ve en iyi devletleri, Filistin'i sekiz kez sular altında bırakan ardışık dalgalar hâlinde tek bir tutkulu şevkle döküldü. Özel çıkarlar görmezden gelindi veya unutuldu; yaşamlar, hazineler, hepsi hevesle feda edildi, peki ya ne için? Bin mil ötedeki küçük bir toprak parçası, kâfirlerin hakaretinden kurtulsun diyeydi; çünkü burası liderlerinin kavrayamadığı bir dinin, savaş bayraklarına takılan ama kalplerinde olmayan bir dinin doğduğu yerdi.
Reklam
Bizim atlarımız, yaşadığımız dünyadan öte dünyaya doğru, zamansız ve dünyevi anlamda mekânsız nefese doğru alabildiğine koşan atlardır. Bizim atlarımız hedefleri olan, o hedeflere doğru dörtnala koşan, hedeflerine ulaştıktan sonra koşuyu bitirmeyen ve daha da ileriye koşan atlardır. Başarı sadece hedefle sınırlı değildir. Hedefi aşmaktır başarı. Sezai Karakoç'un mısraları o yüzden hep çarpıcı gelmiştir bana: "Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız..."
Kahvelerdeki ya da lokantalardaki garsonlarda, berberlerde ya da sokak başlarında dikilen, ayak işleri yapan çocuklarda içten gelen, doğal bir sevecenlik var, deyim yerindeyse daha büyük bir samimiyetle yaklaştığım insanlarda buna rastladığımı söyleyemem doğrusu.
Sevgili olarak çekim duyduğumuz insanları bu kimya ile belirliyor olabiliriz. Örneğin bir toplantıda iki insanla tanıştınız. Birisi daha sakin görünümlü, çok meydan okuyan bir tavrı yok. Sizinle ilgili görünüyor. Ortamın en popüler insanı değil ve bunun için uğraşmıyor da. Anlattığı konular ilginç ama flört şiddeti çok yüksek değil. Cüretkar espriler yapıp sınırlarınızı zorlamıyor. Aynı toplantıda tanıştığınız diğer kişi ile daha fazla insan ilgileniyor gibi. O da onları reddetmiyor ama çok da yüz vermiyor. Aynı şekilde sizinle ilişkisi de öyle. Sizinle konuşurken dikkati başkaları tarafından bozulabiliyor. Ortamda popülerler arasında. Sizinle de ilgili görünüyor ve flört ediyor. Yeni tanışmanıza rağmen sizinle ilgili yanıt vermekte zorlandığınız sorular sorabiliyor. Eğer terkedilme şemanız varsa ikinci kişi sizin için daha fazla çekim yaratabilir.
Sayfa 127Kitabı okudu
Aslında, İslâmiyet bu coğrafyada ortaya çıkmadan önce de, bu topraklarda yaşayanlar Batı'ya karşıydılar. Örneğin Süryaniler: "Yunan veya Roma etiketi tışayan her şeye karşı duyulan nefret. Özerklik, ilk Süryani kilisesinin temel özelliğidir. Bir itiraf daha: İslâm Kutsal Topraklarda kök salmasaydı da Haçlı Seferleri gerçekleşir miydi? Bütün Haçlı Seferlerinin sözde gerekçesi olan İslâm eğer doğmamış olsaydı Doğu'ya karşı bir tür Batılı Haçlı Seferleri yine de gerçekleşebilir miydi? Katolik Avrupa, doğuya yönelik amansız yayılmasına başlamaya hazırdı hedefte putperest Slavlar, Yahudiler, Doğu Ortodoks Hıristiyanlar, Müslümanlar vardı. O dönemde Ortadoğu'da hangi dinin egemen olduğunun on- lar için hiçbir önemi yoktu.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.