“...Limana demir attığımızda, bir müfreze asker, kaptanı ziyarete geldi. Sonra kaptan, beraberindeki hediyelerle karaya çıktı. Çok geçmeden şunu öğrendim ki hükümdar, bu bölgenin başına getirdiği oğlunu başka bir yere tayin ederek buraya Urduca adındaki kızını genel vali getirmiş, Prenses, gelenek icabı kaptan ve maiyetini davet ettiğinde, kaptan benim de bu davete katılmamı istedi, fakat kabul etmedim, çünkü davet sahibi kişi Müslüman değildi. Üstelik de bir kadındı. Bu itibarla böyle bir kimsenin davetini kabullenmem (dinsel inançların bakımından) haram olurdu”
İbn Batuta’nın bu satırlarının burasında şöylece bir duralım ve bir an için düşünelim: Bir kadın vali, limana demirleyen bir geminin kaptan ve tayfasını yemeğe çağırmakta ve öte yandan ünü ülkeleri aşmış bir tarih bilgini, yani bizim İbn Batuta’mız, “kadınların davetine gidilmez, müslüman olmayan kişinin yemeği yenilmez” şeklindeki ilkel bir mantıkla daveti reddetmektedir. Müslümanlığı olmayan Urduca ‘nın uygarca davranışını, müslüman Arap bilginin bağnaz tutumuyla şöyle bir kıyaslayıp hikayemize devam edelim.